Matematik-anıları
matematikkafe.com / Matematik Anıları -1
DİKKAT, ÇARPIM TABLOSU EZBERLEME TEHLİKESİ!
BENİ, ÇARPIM TABLOSU ÇARPTI! (Eğitimci Yazar Canten KAYA)
İlkokuldan beri matematik dersi her zaman benim için bir kabus olmuştur. Bunun nedeninin çarpım tablosunu ezberlemek zorunda bırakılmak olduğunu zannediyorum. Ben ise hayatım boyunca ezberlemeye karşı hep soğuk bakmışımdır. Öğrenim hayatım boyunca çarpım tablosunu yarı ezberledim, yarı kopya çektim.
Şu an bile çarpım tablosunu ezbere bilmediğimi itiraf ediyorum. Bu durumun bana zararı olduğunu da düşünmüyorum. İşlem yapacağım zaman hesap makinesini kullanıyorum. Bazen çevremden çarpım tablosunu bile bilmiyor diye tepkiler alıyorum. Bu durum beni rahatsız etse de ezberlemeyi hala zor buluyorum.
Çevremden aldığım tüm tepkilere rağmen matematiğin soğuk yüzü beni ona yaklaştırmak yerine ondan daha da uzaklaşmamı sağlıyor.
Öğrencilik dönemlerimde kendi kendime ve başkalarına ”Acaba bunları ezberlemeden matematik dersi olmaz mı?” diye sormuşumdur. Fakat her defasında öğretmenlerimden ve diğer büyüklerimden çarpım tablosunu ezberlemek zorunda olduğum cevabını almışımdır.
2001 yılında konferans vermek için Eskişehir’e gitmiştim. Konferansta Necip Güven hocamla tanıştık. Bu kısa görüşmemizde bana matematikle ilgili bazı şeyler anlattı. Anlattığı şeyler ilgimi çekmişti.
Matematikle ilgili kitabı yazdığı zaman da incelemem için kitabın bir kopyasını; ayrıca da çocukların çarpım tablosunda niçin zorlandığını anlatan bir yazıyı ve kendi hazırlamış olduğu tekerlemeli çarpım tablosunu gönderdi.
Necip Hoca'mın yazısını inceleyince sorunun benden ve matematik dersinden değil; matematiğin bize yanlış tanıtılmış ve öğretilmiş oluşundan kaynaklandığını anladım. Eğer çarpım tablosu Necip hocamın anlattığı gibi öğretilseydi ben de çarpım tablosunu ezberlemek zorunda kalmadan kolayca öğrenirdim. Yıllardır matematikle ilgili yaşadığım olumsuzluklardan da bir çoğunu yaşamazdım.
Eğitimci Yazar Canten KAYA
DİKKAT, ÇARPIM TABLOSU ÇARPAR (Prof. Dr. Necmi GÜRSAKAL )
İlkokul üçe gidiyorum. İlkokul nedense bana okulun tıkanmış tuvaletlerinden yükselen yoğun amonyak kokusunu hatırlatır. Yoğun amonyak kokusu içinde, siyah önlük ve beyaz yakaları, tahta çantaları içinde kitap ve defterleri ile dolaşan bir sürü küçük insan düşünün. İşte okul hemen hemen böyle bir şey.
O zamanlar için çok bakımlı, sarı saçlı bir kadın öğretmenimiz var. Üstelik öğretmenin emniyet amirinin hanımı olduğu söyleniyor. Çarpım tablosu ezberlenecek. Kadın sürekli bağırıp çağırarak diyor ki, ‘Çarpım tablosunu ezberlemeyenin ensesinde boza pişireceğim. Ezberim hiç iyi olmadığı için korkudan aklımı yitirecek gibi oluyorum.
Korkuyorum, çünkü kadın bana dediğini yapacakmış gibi geliyor. Geceleri düşlerimde tabloyu ezberlemeyenlerin kara tahtanın önünde sıralandıklarını, benim de aralarında bulunduğum bu tembellerin tümünün enselerinde ateşlerin yakıldığını görüyorum.
Siyah önlüklerinde kırmızı kurdeleleri bulunan çalışkanlar enselerimize odunları, çıraları yerleştiriyor ve gaz şişelerini, ispirtoları da üstümüze dökerek birden kibritlerini çakıyorlar düşlerimde.
Gün boyu bu olay aklımdan çıkmıyor. Sokaktan geçen bozacının, “Boza kaymak!” diye bağırması midemi bulandırıyor. Perdeyi aralayıp, kısa boylu esmer bozacıyı dikkatle inceliyorum. O adamın da bozasını çarpım tablosunu ezberlemeyenlerin ensesinde pişirip pişirmediğini düşünüyorum.
Oysa bozacı, çarpım tablosundan çok önlüğünün cebindeki paraları saymakla ilgili. Sarışın öğretmenle ne gibi bir işbirlikleri olabileceğini bir türlü aklım almıyor. Her ne olursa olsun her ikisi de bu boza işi ile ilgileniyorlar. Bu da benim midemi bulandırmaya yetiyor.
Ensemde pişen bozaları görmesem de, ensemde yanan ateşi görüyor ve okula gitmeye korkuyordum. Sabahları okul saati yaklaşırken, karnım ağrıyor bahanesi ile bahçedeki tuvalete saklanıyor ve bir süreden sonra okul vaktinin geçtiğine hükmederek oradan çıkıyordum. Zamanı iyi kestiremediğimden olmalı, daha okul saatine çok var denilerek her defasında okula, tam ensemde boza pişirilme riskinin göbeğine yollanıyordum.
Okulda ise duvardaki tarih şeridinde resmi bulunan mağara adamına özeniyordum. Kim bilir kaç kez mağara adamının elindeki sopayı hayalimde sarışın öğretmene savurdum...
Ders aralarında herkesin birbirine çarpım tablosunun belirli yerlerini okumaları beni daha da çok sinirlendiriyordu. Okulun duvarına gelen simitçi ve şekercilerle ilgilenmek varken, ders aralarında bile çarpım tablosu okumak olacak iş değildi.
PROF.DR.NECMİ GÜRSAKAL
ÇARPIM TABLOSU İLE BOĞUŞUYORUM ( Gazeteci Yonca TOKBAŞ )
( Annelerin Dramı! )
Beş kere beş… Yirmibeeeş
Çarpma – Bölme – Çıkartma – Toplama derkeeen…
Azıcık kafayı sıyırdım galiba!
Matematiksel bunalıma girmiş, ne yapacağını bilemeyen, çaresiz bir anneyle karşı karşıyasınız. Lütfen anlayışlı olun.
Mevsimlerden okulun son haftaları. Hava durumu yaza giriş, 3. sınıf.
Durum… Vahim.
Bu aralar evde bir sürü misafirimiz var. Yatılı. Ev dandini ve çok da eğlenceli. Yer gök yatak oldu. İşlerse her zamanki gibi, stresli.
Her gece sabaha karşı 2:00 gibi yatıyorum, gözlerim oldu kabak çekirdeği! Sabah ailecek kalkıyoruz 05:45 gibi… Ancak kendimizi hazırlayıp çocuklara yetişiyoruz. Bu çok erken başlayan okul saatleri, etti bizi zırrr deli!
Türk insanı öyle sabahın köründe kolay kolay ayılamıyor. Avrupalılar sabah 5’de cin gibi kardeşim, ben öğleden sonra 5 gibi anca kendime geliyorum J. Koş işe haldır huldur, gir toplantılara-çık toplantılardan, car car konuş telefonda, at-sat derken… Kendimi kaybediyorum bazen.
Burada bitse iyi, bitmez. Esas olay akşama doğru başlıyor.
Çabbbuk Yonca! Koştur koştur yetiş eve bakiiim. Neden mi?
Kızıma 2'lerin 3'lerin 4'lerin 5'lerin 6'ların 7'lerin 8'lerin 9'ların ve 10'ların çarpım tablosunu ezberletmem lazım da ondan.
Ay hiç istemiyorum! Gıcık oluyorum çarpım tablosuna. Gı-cık!
Şunun bir hapı olsa da, çocuk yutsa ve bu cefa bitse! Ben zaten zamanında çok uğraştım ezberlemek için. Haydiii yeni baştan başla şimdi. İnanın, bir tane ödev görmek istemiyorum. Yani acaba beni anlıyor musunuz? Yoksa bir ben mi böyleyim?
Ne olacak şimdi, ben naaapıcam?
Şu çarpım tablosunu kolay ezberletmenin bir tekniği filan var mı? İçimden ne ders çalışmak, ne de çalıştırmak geliyor. Eşim de perişan.
Adam iş-güç-seyahat arasında çocukları görmek için çırpınıyor, bir de bu arada kalkıp problem çözmek inanın insana çok koyuyor.
Hale bakın: Arabada çarpma, alışverişte toplama, yemekte bölme, yatmadan önce çıkartma yaparak zaman geçirmek beni sinir ediyor.
İçim kurudu bu hafta. Neyse. Yine acelem var. Malum bu akşam sırada 8'ler ve 9'lar var.
Ben kaçıyorum …Ha eğer olur da sağlam kalıp kafayı üşütmezsem, yarında buradayım. Yoksam, meraklanmayın. Çarpım tablosuyla boğuşmaktayım.
KAYNAK: Yonca Tokbaş, hurriyet.com.tr
4yaprakliyonca@gmail.com
Yorumlar -
Yorum Yaz