Maç iki bir
Biz galibiz…
Çiğdem ALTINÖZ
Prensesim o doktorun karşısına çıkmaya hazır artık demiştim.
Gidiyoruz.
Sayın Hocamız teşrif ediyor ve bu sefer bizimle konuşmadan önce, bebeğimi yatırdığım masaya gidiyor.
- Ne yaptınız buna böyle?
- Baktık, diyorum hafif mağrur bir halde.
- Vallahi tanıyamadım. O bebek bu bebek mi?
- Üç ayda yeni bir bebek doğuramam ki hocam.
- Çok iyi gelişme göstermiş, diyor hoca. Sonra hal hatır sormaya geçiyor.
- Daha sonra yardımcısını çağırıyor telefonla."Bu bebeği takibe alın" diyor.
Az sonra odaya başka doktorlar da geliyor. Hepsi kızımı inceliyor ve dönüp bana bakıyorlar.
O pelteyi nasıl bu hale getirdiğimi soruyorlar.
Anlatacak ne çok şey var aslında ama anlatmıyorum. Sadece elimden ne geldiyse yaptım diyorum.
Kızımın dosyası geliyor arşivden, notlar alıyorlar, her bir yanını inceliyor, kendi aralarında bir şeyler konuşup tartışıyorlar.
İşleri bitince alıyorum kızımı ellerinden. Gururla çıkıyorum hastaneden.
Üç ay değin ne ki.
Ölseydi… üç ay önce biz demiştik diyenler mi galip gelecekti?
Maç iki bir… ben galibim.
Biz galibiz…
Yazılarımı okuyan pek çok annenin ağladıklarını yazmaları beni oldukça etkiliyor.
Evet, satırlarımla gönül tellerinize değdiğimi biliyor ve üzülüyorum.
Ancak bizim durumumuzdan çok daha ağır durumları yaşayan nice analar var. Bizim gibi olanlar ya da bizden daha iyi durumda olabilen anneler de var.
“Anne Baba okulu” sitesini incelediğimde “Zihinsel engelliler” ile ilgili bir köşeniz, yazarınız vb. neden yok diye sormuştum. Sağ olsunlar hemen ilgilendiler. Bana bu sitede bir köşe açmayı teklif ettiklerinde hiç düşünmeden kabul ettim.
Sizlerle paylaştıklarımı toplum yararına sunmak için kitap olacak biçimde hazırlamıştım yıllar öncesinde. Bastırabilmek için kaç kapı aşındırdığımı, her yolu denediğimi ama hep olumsuz yanıtlar aldığımı buradan ifade etmek isterim.
Yayınevlerinin para kazanma arzuları, toplum yararı olgusunun önüne geçtiği müddetçe yazdıklarım beklemek zorunda kalacak.
Hal böyle olunca da internet üzerindeki sitelerde “Biz de varız, buradayız” diye haykıran bir ses olmak, toplum bilinçlenmesine katkıda bulunmak ve farkındalık yaratmak adına önemli bir duruştur diye düşünüyorum.
Varsın kitabımız basılmasın. Bu site de yayında olduğu müddetçe yazdıklarımız sanal dünyada bir esinti olarak esmeye, gönüllere değmeye devam edecektir.
Özürlü mü engelli mi?
Özürlülük durumu "normal bir kişinin kişisel ya da sosyal yaşantısında kendi kendisine yapması gereken işleri, bedensel veya ruhsal yeteneklerindeki kalıtımsal ya da sonradan olma herhangi bir noksanlık sonucu yapamayanlar" olarak tanımlanmış.
Aslında ben bu özürlü sözünden hiç hoşlanmıyorum.
Öyle ya da böyle bir sebeple noksanlığa sahip olan insanlara özürlü tabirini kullanmak kimin fikri onu da bilmiyorum.
Neden özürlü olunuyor?
Gerek doğduğu anda gerekse dünyadaki olumsuz şartlar nedeniyle zihinsel ya da bedensel değişimlere uğrayan insanlar bu değişime kendi istekleri ile kavuşmadılar ki.
Sanki suç onlarınmış gibi "ben böyle olduğumdan dolayı sizden özür dilerim" hissini uyandıran özürlülük kavramına bu sebepten karşıyım.
İster kalıtımsal sebeplerle zihinsel ya da bedensel engellerle dünyaya gelen, ister yaşarken oluşan kazalar ve benzer dış müdahalelerle bir şekilde hareket, duyma, görme yetilerini kaybeden, özetle normal insanlar gibi vücutlarını istedikleri gibi kullanamayan insanlar birilerinin özürlü demesi nedeniyle böyle etiketlenemezler.
Bireyin kendi isteği dışında oluşan bu durumuna sadece engellenme denilebilir. O nedenle ben "engelli" kelimesini benimsiyorum.
***
Kızım artık pelte gibi değil, kasları her geçen gün daha güçleniyor, yastıklarla desteklediğim zaman güzelce oturabiliyor.
Şimdi yemek yedirme konusunda daha da rahatladık. Oturtunca çok daha kolay yiyor ama sanırım ağzında bir problem var zira dili hep dışarıda. Üstelik yutma problemi de var. Bu yüzden ona mümkün mertebe çok yumuşak halde hazırlıyorum mamaları.
Sütüm bitesiye kadar da emzireceğim ama mama takviyesi şart diyerek salt hazır mamalara da sarılmıyorum.
Bir meyve sıkıcısı aldırdım. Bir yana suyu diğer yana posayı ayıran cinsten.
Ne meyvesi bulursam sıkıyor, suyunu bekletmeden hemen içiriyorum. Pirinç unundan muhallebi yapıyor, meyve posasını da ona katıyor ve yine yediriyorum.
Hem hiçbir şeyi ziyan etmiyorum, hem de onları sadece eczaneden aldığımız vitamin şuruplarına mahkum etmiyorum. Eldeki seçenekleri çoğaltabiliyoruz.
Zaten doktorların verdiği her şey saatinde veriliyor. Bu, ayrı ve önemli bir konu.
Diğer ikizimiz, güzel oğlum ise adeta minik bir canavar.
Erken doğduklarından mı nedir, çocuklar klasik beslenme saatlerine uyar cinsten değiller. Oğlan, ne verirsek anında bitirip, öğütüyor. Karnı doyunca yanağında beliren gamzesiyle kocaman gülücükler veriyor bize.
Kızım galiba kardeşini taklit ediyor zira kardeşi yiyince o da hayır demeyen cinsten oldu ama yine de oğlan gibi değil.
Onları birbirleriyle mukayese etmekten vazgeçtim artık.