Matematik-öğretmenliğimin-ilk-dersi!
matematikkafe.com
Matematik Öğretmenliğimin İlk Dersi
Mehmet Teber– Matematik Dersi mi Anlatıyorum Yoksa Ben bir Hakem Miyim?
İsmim Celal. Ben bir köy evinde doğdum. Babam çok zor şartlar altında okuttu beni. Liseyi bitirdiğimde bir sene evde kendi imkanlarımla çalışarak kazandım Selçuk Üniversitesi Matematik Öğretmenliğini. İlk derse girdiğim anı hiç unutmuyorum. Önümde körpecik öğrenciler ve ben onlara en sıkıcı ders olarak bilinen dersi anlatıyordum. Hatta psikoloji literatüründe "korku, kaygı ve fobi ile iliştirilen" tek dersti matematik. Türkçe kaygısı ölçeği yoktu psikoloji literatüründe ama ‘Matematik Kaygısı Ölçeği’ vardı. Neyse, kısa bir tanışmadan sonra dersi anlatmaya başladım. Dersi anlatıyordum anlatmasına ama öğrencilerin hiç birinden anladıklarına dair bir işaret göremiyordum. Dahası anlattığım dersten ben bile sıkılmaya başlamıştım.
Ders bittiğinde öğrenciler ve ben bir oh çekmiştik. Çünkü işkence bitmişti. Ama bu şekilde devam edemezdi. Eve kırgın bir şekilde döndüm. O gece hiç uyumadım. Kafamda bin bir türlü düşünce sabaha kadar tilki gibi dolandı. Ve sabah yataktan radikal bir kararla kalktım: Öğretmenliği bırakıyordum. Artık çocukluk hayalime geri dönecek, spor müsabakalarında bir hakem olarak görev yapacaktım.
Okula gitmeden önce kendime bir hakem düdüğü aldım. Kırmızı ve sarı kartonlardan kendime sarı ve kırmızı kart yaptım. İlk dersime girdiğimde öğrencilere hiçbir şey demeden tebeşiri aldım ve yeşil tahtanın bir sağ tarafına, bir de sol tarafına kale yaptım. Ortaya orta saha çizgisini çizdim. Penaltı çizgilerini ise unutmadım. Düdüğü boynuma astım. Öğrenciler şaşkın bakışlarla beni izliyorlardı.
Onlara şöyle seslendim: Maça hazır mısınız?
Herkesin dikkati birden bana yönelmişti. İlk önce biraz duraksadılar ama sonra hep bir ağızdan “hazırız” dediler.
“Şimdi bugünkü maçın kurallarını anlatmaya başlıyorum, kuralları en iyi öğrenen kişi maçı kazanır ona göre” diyerek konuyu anlatmaya başladım. Bir yandan yeşil sahanın içine kuralları, formülleri yazıyor; bir yandan da anlattıklarımı futbolla ilişkilendiriyordum. Konu bittikten sonra düdüğümü çaldım ve “maç başlıyor” diyerek sınıfı iki gruba ayırdım.
“Şimdi çocuklar her ikinizin yarı sahasına sırayla konuyla ilgili sorular yazacağım. Soruyu çözerseniz karşı takıma golü atmış olacaksınız. Çözemediğiniz taktirde hak diğer tarafa geçer ve onlar çözerse golü yersiniz. El kaldırmadan konuşan ya da sırası gelmeden gol atmaya çalışan kişi sarı kart yer; çift sarı kart kırmızı kart demek olur ve sporcu oyundan atılır”
Takımlar kendilerine isim buldular ve soruları sormaya başladım. Soruyu her seferinde takımdan farklı kişilere soruyor ve böylece herkesin katılımını sağlıyordum. Çözemeyen kişilere eğitimci Vygostky’nin belirttiği ufak erişim ipuçlarını veriyor ve onların da gol atmasını sağlıyordum. Ders çok zevkli geçmiş ve bütün öğrenciler keyif almıştı.
Daha sonra bulduğum bu yöntemi Gardner’in çoklu zeka yöntemi ile birleştirmeye karar verdim. Neler mi yaptım:
Görsel zekalı öğrenciler için her konu için özel afişler hazırlattım. Bazıları karikatür çizdiler, bazıları logo geliştirme çabası yaptılar. Her dersin önemli formüllerini afiş haline getirerek duvarlara asanlar onlardı.
Sözel zekalı öğrenciler maçı sunma görevini üstlenmişlerdi. Maçı sunarken sporcuların hangi soruyu hangi formülü kullanarak çözdüklerini anlatıyorlardı: Mesela “Ahmet topu ayağına aldı 3X=6 denkleminden x=2 yi bularak çalımını attı. X i denklemde yerine koydu ve penaltı sahasına girdi. Ve son olarak, evet son olarak y=6 sonucuna ulaşarak topu filelere gönderdi. Evet sayın seyirciler harika bir gol.. Şimdi golü tekrar anlatıyorum…”
Matematik Zekası güçlü olan öğrenciler şu zamana kadar gördüğümüz tüm formülleri bir kağıda yazıyor ve biriktiriyorlardı. Bu öğrencilerden bazıları ise maçın istatistiklerini tutuyordu. Kim kaç gol atmış, en fazla hangi hafta gol atılmış, en çok sarı kart görenler vs…
Sınıfı gruplara ayırmam ve grupları rekabetin yoğun olmaması için değiştirmem ise Sosyal Zekalı öğrenciler için biçilmez bir kaftandı.
Bazı öğrenciler teyp radyo kaset getirdiler. Takım marşlarını buldular. Ve sınıfı daha da şenlendirdiler. Bunlar müziksel zekası güçlü olan öğrencilerdi.
Tezahürat grubumuz yerinde durmuyor hoplayıp zıplıyordu. Çünkü onlarda hakim zeka türü Bedensel Kinestetik zekaydı. Erken biten derslerde topu getiren ve gerçek maç için bahçeye koşan öğrenciler yine bu zekası güçlü olan öğrencilerdi.
Doğa zekası güçlü olan öğrenciler ise sınıfı çiçeklerle süslerken her bir saksının üstüne bir formül yapıştırmayı, çiçeklere matematik konularının adlarını veriyorlardı. (Mehmet Teber)
Kaynak: kisiselbasari.com/Makale
Yorumlar -
Yorum Yaz