"In the mean time: Bu arada
Soon after: Hemen sonra
The minute: -ir...mez...maz (the moment that)
Sooner or later: Er ya da geç
Lack: -e sahip olmamak, yoksunluk, eksiklik
Sooner/would sooner..than: -dense..yi tercih
More and more: Giderek daha çok
Speaking generally: Genel olarak
In the long run: Sonunda
Straight away: Derhal, hemen
More often than not: Çoğu kez
Strange as it may seem: Tuhaf ama
At last: Sonunda
Strangely enough: Tuhaf ama
Much as: Her ne kadar... -sede -sada
Strictly speaking: Kesin olarak söylemek gerekirse
In the light of: Işığında
Subject to: Maruz kalmak
Much less: Şöyle dursun
Subsequent: İzleyen
At long last: En sonunda
Subsequent to: -ı takiben, -den sonra
Much rather: -dense...iyi yeğlemek
Successive: Birbiri ardına
In the hope that: Ümidiyle
Such...as: gibi, kadar
Much the same: Hemen hemen aynısı
Such as it is: Kusurlarına karşın
Last but not least: Sonuncusu ama önemsizi olmamak
Such/as such: Belirtildiği şekilde
Much to one's noun..much to my surprise, she was ready.
Such as to: -ecek şekilde
In the hands of: ellerinde, denetiminde
Such/(no)such thing as: diye bir şey (yok)
Such that: Öyle ki
Much too: Çok fazla
Suppose: Diyelim ki
Last of all: Son olarak
Supposed to, be: -meli-malı
Must: Zorunluluk, mantıksal çıkarsama, gereklilik, insani zorunluluk, serzeniş
Supposedly: Olduğu varsayılan
In the guise of: Kılığında
Supposing that: Diyelim ki
Must have: Geçmişe ilişkin tahmin, zorunluk
Sure enough: Beklendiği gibi
Late: Geç, son zamanlarda, merhum
Surprisingly: Şaşırtıcı biçimde
Namely: Yani, isim vermek gerekirse
Take: Sürmek, gerektirmek
In the form of: Şeklinde
Thanks to: Yüzünden, nedeniyle, sayesinde
Naturally: doğal olarak, kuşkusuz
That: Şu, adı geçen, bu
Of late: son günlerde
That is: Yani
Near: Yakın...at or to or within a short distance, no great distance from
That is to say: Yani
In the first place: İlkin
Nearby: Yakın, close at hand, adjacent, neighboring, not far away
Later on: Daha sonra
That is why: İşte bu yüzden, bunun için
Nearly: Hemen hemen
The fact of the matter: İşin gerçeği
In the face of: Yüzünden
The few: Küçük bir grup
Necessarily: ille de, zorunlu olarak
The first/last but one: Bir önceki
Latter: Sözü edilen iki şeyden ikincisi
The late: Merhum
Needless to say: Söylemeye hiç gerek yok ki
The long and the short of it: Kısaca
In the event that: Eğer, şayet, şartıyla
The minute: -ir..mez
Needn't: Zorunda olmamak
The number of: Sayı
At least: En azından, hiç olmazsa
The other way round: Tam tersine
Needn't have: Geçmişte yapmak zorunda olmadığımız ama yaptığımız şeyler
The others: Diğerleri
In the event of: Takdirde
The present: Günümüz, şu anda
Neither..nor: Ne....ne de..
The same as: İle aynı
Not in the least: Hiç
Then: O zaman, ondan sonra, o halde, o zaman ki
Never mind: Boşver, aldırma
Then again: Diğer taraftan
In the end: sonunda, zaman, süreç olarak (sübjektif at kullanımı değil)
Then and there: Hemen ve orada
Nevertheless: Fakat, ama, yine de
Thence: Oradan, bu nedenle
Least of all: En az
Thenceforward: Ondan, o zamandan sonra
Next but one: Önümüzdeki, bir sonraki
There again: Ek bilgi verilirken kullanılır
In the dead of the light: Gecenin koyusunda
There and back: Gidiş dönüş mesafesi
Next to: Bitişik, yakın
Therefore: Bu yüzden, bu nedenle, dolayısıyla
Less and less: Giderek daha az
Therein: orada, o şekilde
Next to impossible: Hemen hemen imkansız
Thereof: Oradan, onunla ilgili
In the course of: Zamanla, zaman içinde
Thereupon: Bunun sonucu olarak, ondan hemen sonra, bunun üzerine
Next to nothing: Çok az, hemen hemen hiç
Therewith: Bununla birlikte, buna ek olarak
No less than: -den az değil
Think better of it: Yeniden düşünmek, fikrini değiştirmek
Nil: Sıfır, hiç
This and that: Şu ya da bu, ıvır zıvır şeyler
In that case: Bu durumda
This is why: Bu nedenle
No doubt: Hiç kuşkusuz
Thoroughly: Tamamen bütünüyle
Lesser: Daha az önemli
Though: -e rağmen
No less a(person etc.) than: Hiç de daha az, önemsiz
Thrice: Üç kez, üç kere, üç defa
In that: Açısından
Through: Bir uçtan öbür uca, baştan sona, içinden
No longer: Artık
Through and through: Her tarafı, her yönden
Let alone: Şöyle dursun
Throughout: Baştan başa, her tarafında, boyunca
No matter: Nereye, kim, ne kadar, nasıl olursa olsun
Thus: Bu nedenle, böylelikle, bu yüzden
In terms of: Şekliyle, yoluyla
Thus far: Şu ana kadar
No more/less..than: -den daha fazla/az
Till: -e kadar
Liable: eğilimli, sorumlu olmak
Yet again: Bir kez daha
No other than: -den başka (değil)
Year in year out: Yıllarca
In support of: Destekleyerek
Year by year: Yıldan yıla
No soooner.....than: -ir..mez, henüz...dı ki
Year after year: Yıllarca
Likelihood: Olasılık
Wrongly: Yanlışlıkla
No use: Yararsız, faydasız
Would sooner..than: -dense
In succession: Birbiri ardına
Would rather: -ı yeğlemek
No way: Asla
At worst: En kötüsü
Likely to/be: Eğiliminde
Worse stil: Daha da kötüsü
No wonder: Şaşılacak bir şey yok
Without so much as: -sızın
In spite of the fact that: -e rağmen, karşın
Without regard to: -i dikkate almaksızın
Seldom: Nadiren, nadir olarak
Without question: Hiç kuşkusuz
Little by little: Yavaş yavaş, parça parça
Without doubt: Hiç kuşkusuz
Self: Kendisi
Without: -siz, sız, meksizin, maksızın, meden, madan
In spite of: -e rağmen, karşın
Within: İçinde
Shall: Öneri, gelecek zaman endikatörü, söz, buyruk, kesinlik
With this in mind: Aklında olarak
Little different: hemen hemen aynı
With this: Bununla, bunu belirterek
Shall have (perfect modal): Gelecekte belirli bir anda tamamlanacak olan eylemler
With the exception of: Hariç, dışında
In short: Kısaca, söylemek gerekirse
With respect to: Hakkında
To be at a loss: Şaşkın, ne yapacağını bilememek
With regard to: İle ilgili olarak
Shortly: Hemen
With reference to: İle ilgili olarak
In return: Karşılığında
With an eye to something: Niyetiyle
Shortly after: Kısa bir zaman sonra
With a view to: Niyetiyle
Made up of: -den oluşmak
Why ever...why: Soru sözcüğünü vurgulama şekli
Should: -meli, malı, ivedi, gerekli, devrik koşul cümlelerinde, resmi dilde, beklenti
Whole-as a whole: Bütün, tam, tüm, bir bütün olarak
In response to: Cevap olarak, karşılığında
Whither: Nereye
Should have: Gerçeğe aykırı geçmiş, çıkarsama, duygu
Whilst: While ile aynı anlamda resmi kullanım
Many a: Pek çok
While-for a while: Kısa bir süre için
Similar to: -e benzer
Wherein: Orada
In reason: Akla uygun
Whereby: Yoluyla
Since: -den beri
Whereas: -iken, rağmen
No matter: Kim, ne, ne kadar olursa olsun
Where: Nerede, şimdi ki, orada
So: Bu nedenle, bu kadar, öyle ki
Whatsoever: Her ne
In question: Söz konusu, tartışma konusu
Whatever: Her ne anlama geliyorsa
So-as long as: -ı sürece, müddetçe
What's more: Dahası, üstelik
May/might as well: Bari, en iyisi
What of it: Neden önemli olsun ki
So..as to: -ecek kadar
What..like: Nasıl
In quest of: Arayarak
So as to: -mek için - sın diye
May have to: Geleceğe yönelik olasılık
So-called: denilen
In proportion to: oranla
So far: Şimdiye kadar,şu ana kadar
May well be: Geleceğe yönelik olasılık
So far as: Kadarıyla
In principle: Temel olarak
So far from: Şöyle dursun
Meanwhile: Bu arada
So long (ago) that: Öyle uzun zaman önce ki
In place of: yerine
So much so that: O kadar ki, öyle ki
Mere: Sadece, tek, sırf
So that: -ması için, amacıyla, -mısın diye
In person: Bizzat, şahsen
So to speak: Bir benzetme yapılırsa
Might: May'den daha az olasılık
Somewhat: Biraz, oldukça
In part: Kısmen
Somewhere: bir yer, bir yerde
Might have: Geçmişe ilişkin olasılık".
Mustafa Özay