GAZETECİ GÜLAY GÖKTÜRK’ÜN MATEMATİK İSYANI!
Karneler arka arkaya geldi. Hayır, çocukların aldıkları karneden söz etmiyorum. Bu karneler Milli Eğitimin karnesi… Hatta toplumca hepimizin karnesi… Vatan Gazetesi iki gün arka arkaya iki ayrı seviye tespit sınavının sonuçlarını açıkladı. Birincisi Milli Eğitim Bakanlığın 47 ilde 4, 5, 6, 7 ve 8’inci sınıflarda yaptırdığı ve 112 bin öğrenciyi kapsayan seviye sınavı. İkincisi ise uluslararası bir kurulusun 38 ülkede 7, 8 ve 9. sınıf öğrencileri arasında gerçekleştirdiği sınav…
Her ikisinin sonucu da birbirinden beter. Her ikisinde de çocuklarımız fena halde dökülmüşler. Özellikle de matematikten. Bakanlığın araştırması ilköğretim öğrencilerinin üçte ikisinin en temel matematik işlemlerini yapamadıklarını ortaya koymuş.
Uluslararası sınavda da bizim öğrenciler matematikte 38 ülke arasında sondan 6’nci olmuşlar. Bu sonuçla Türkiye; Güney Afrika, Ürdün, İran, Endonezya, Şili ve Fas’la birlikte “eğitimde kalite düşük olduğu için geleceği risk altında olan ülkeler” grubunda yer almış.
Bu değerlendirmeyi en fazla kimin duymasını isterdim biliyor musunuz? Her fırsatta övüne övüne “matematikten hiç anlamadıklarını” söyleyen ünlü yazarların, sanatçıların… Daha önce de yazmıştım; birçok ünlü yazar, sinema oyuncusu ya da sanatçı, sık sık matematikten hiç anlamadıklarını, matematik derslerini kabus gibi hatırladıklarını ve paçayı zor kurtardıklarını anlatırlar. Matematik ve fen’in “kati ve ruhsuz” dünyasıyla taa çocukluklarından beri yıldızlarının barışık olmadığını söylerken, aslında “doğuştan sanatçı ruhlu olduklarını” ima etmeye çalışırlar.
Ben buna hep çok şaşmışımdır. ”Ben matematikten anlamam” demek, “benim kafam pek çalışmaz” demenin başka türlüsüdür. Matematikten anlamamak, sesin ya da kulağın pek iyi olmaması ya da biraz sakar olmak gibi bir eksiklik değil; soyut kavramlarla düşünme, akil yürütme, analiz ve sentez yapma yetisinde ciddi bir zaaf demektir. Evet, insanlar eşit değildir. Kimi güzel, kimi çirkin; kimi akıllı, kimi daha az akıllıdır. Daha az akıllı olmak elbette suç değildir. Ama, böyle bir zaaf taşıyan kişinin en azından üstünü örtmeye çabalaması gerekmez mi?
Peki “matematikten anlamak” neden bu kadar önemli?
Çünkü matematik bize içinde yaşadığımız maddi ortamda var olmayanı kurgulama, onunla düşünme, onunla spekülasyon yapma, kısacası uzun soluklu hayaller kurma imkanı verir. Matematik soyut düşünmeyi, doğru akıl yürütmeyi, neden sonuç ilişkilerini doğru kurmayı öğretir. Ve bütün bu yetenekler, şirket hesabini doğru tutmak için değil, hayat boyu sorun çözebilmek, doğru ve mantıklı davranabilmek için gereklidir.
Matematikten anlamak, bir “a” durumundan “b” durumuna varıyoruz diye, “a değil” durumundan “b değil” sonucuna varacağımızı sanmamaktır.
Mesela, “Sevdiğiyle evlenemeyenler mutsuz olur” önermesinden, “sevdiği insanla evlenenler mutlu olur” sonucunun çıkmayacağını bilmektir. Matematikten anlamamak, “gerek şartla “yeter şart” kavramlarını hiç tanımamak, dolayısıyla “politikacı dürüst olmalıdır” gerek şartını “yeter şart” sanıp, “kursağından haram lokma geçmeyen” politikacıyı ideal politikacı ilan etmektir.
Matematik, yalnızca ve yalnızca insanla var olan bir alemdir. Türümüzün yok olacağı gün bizimle birlikte yok olacak olan, yani tümüyle bize ait olan, yani keşfedilmeyip icat edilmişlerin en yücesidir… ‘Matematik aklın en şaşmaz kanıtıdır. Çünkü akıl; gözün görmediğini, elin tutmadığını, doğrudan algılanamayanı, olmayanı kavramaktır. Ona, elin tutup gözün gördüğünden daha derin bir güvenle sarılmaktır ve bu yalnızca insan türüne özgü bir şeydir.
Matematik bilmekle bilmemek arasındaki fark, onun çok boyutlu zengin dünyasında, eksi sonsuzla artı sonsuz arasındaki o muhteşem boşlukta uçarcasına gezinmekle, bakkal hesabıyla sınırlı bir dünyada sürünerek yaşamak arasındaki farktır. Çocukları matematik bilmeyen bir toplumun geleceğini riskli kılan da işte bu farktır.
KAYNAK: Gazeteci GÜLAY GÖKTÜRK