annebabaokulu.net
Engellere meydan okuyanlar -2 / GÖRMÜYORDU, DUYMUYORDU AMA İNSANLIĞIN IŞIĞI OLDU!
Tüm insanlık için insan beyninin ne büyük mucizeler yarattığının canlı örneğiydi. Helen Keller 27 Haziran 1880 de dünyaya geldi. Ancak henüz 19 aylıkken geçirdiği birkaç gün süren yüksek ateşli bir hastalık sonucunda görme, işitme ve konuşma yeteneklerini kaybetti. İnsanı adeta bir kara kuyuya hapseden bu rahatsızlık dış dünyayla bağlantısını kopardı.
Bir buçuk yaşını henüz doldurmuşken böyle bir güçlükle karşılaşan küçük kızın konuşmayı öğrenmesi elbette çok zordu. Birtakım hırıltılar çıkarıyordu sadece. Durup dururken öfke nöbetlerine giriyor, tabakları kırıp döküyor ve odada kendisiyle birlikte olanlara saldırmaya başlıyordu. Birkaç doktor kendisine zihinsel olarak hasta teşhisi koydu. Ömür boyu bir akıl hastanesinde kalması öneriliyordu Helen’in. Ailesi ise kızlarının zihinsel olarak hasta olduğunu hiçbir zaman kabul etmedi.
Küçük kız beş yaşından sonra kendisinin diğer insanlardan farklı olduğunu anlamaya başladı.. Düşünebildiği, hissedebildiği halde görememek, duyamamak ve konuşamamak onu çileden çıkarıyor, kendisine dayanılmaz acılar veriyordu. Sağı solu tekmeliyor, çığlık atıyor, kendisine yaklaşanları ısırıyordu.
ÖĞRETMENİYLE YENİDEN DOĞDU!..
3 Mart 1887 de küçük kız yeniden doğdu adeta. Artık yedi yaşındaydı. Ailesi Helen’e özel öğretmenlik yapması için genç bir bayan eğitmen tuttu: Anne Sullivan. Anne Sullivan anne ve babasını kaybetmiş ve kimsesizler yurdunda büyümüştü. Beş yaşında görme yetisini büyük ölçüde yitirmişti; ancak daha sonra geçirdiği iki operasyon sonucu normal baskıda hazırlanmış bir kitabı okuyabilecek kadar görebiliyordu.
Anne Sullivan Helen’le iletişim kurabilmek için ona parmaklarla yazmayı öğreterek başladı işe. Helen için bir oyuncak getirmişti yanında. Bu hediye oyuncağı işaret etmek için oyuncak anlamına gelen “doll” sözcüğünü Helen’in avucuna parmaklarıyla yazdı. Helen avuçlarının içinde öğretmeninin parmaklarını hissedebiliyor, parmaklarıyla yazdıklarını tekrar edebiliyor ama yazdıklarının ne anlama geldiğini anlayamıyordu henüz.
Bir gün Helen’in elini akan musluğun altına tuttuğu bir anda öğretmeni Anne Sullivan da diğer eline “su” sözcüğünün harflerini yazdı. İşte bu andan sonra müthiş bir gelişme başladı. Helen bir elinde hissettiği serin suyla diğer elinde hissettiği parmakların yazdığı “su” sözcüğünü ilişkilendirebilmişti. Bundan sonra müthiş bir gelişme başladı. Ansızın ortaya çıkan bu kıvılcımla dünyanın kapıları küçük kıza ardına kadar açıldı. Hocasından eline geçirdiği her şeyi kendisine hecelemesini istiyordu. Artık sözcükleri ve yazılımlarını büyük bir hız ve hevesle öğrenebiliyordu.
Helen Keller 1888’de Körler Enstitüsüne başvurdu. 1890’da konuşmayı öğrendi ve 1894 yılında New York’taki körler okuluna gitti. Redcliffe Kolejine başladığında Almanca ve Latince biliyordu. Daha sonra Fransızca ve Rusça öğrendi. Artık spor yapabiliyor, ata binebiliyor ve kağıt oyunlarını başarıyla oynuyordu.
Pedagoji eğitimi aldı ve 1904 yılında 24 yaşına geldiğinde o artık üniversiteden mezun ilk sağır ve kör kişiydi. Mücadelesini “Her şey su ile Başladı” isimli kitabında anlattı.
PARMAK UCUYLA TANIDIĞI YAŞAMI BİZDEN DAHA İYİ TANIDI!
H. Keller ışık ve sesten mahrum bir duyu hayatına sahipti; ama diğer algıları öyle güçlüydü ki karşısındaki insanın kişiliğini bile tartabilirdi. Kendisine gece ve gündüzü nasıl ayırt ettiği sorulduğunda şöyle cevap vermişti: gündüz hava ve kokular daha hafiftir.
Mark Twain 19. yy. ın iki büyük kişisinden biri olarak tanımladığı Keller’in örnek yaşamı 1968’de sona erdi. Helen Keller hayatı parmak uçlarıyla tanımıştı; ama eminiz ki hayat hakkında bizden çok daha fazla şey biliyordu.
KÖR VE SAĞIR BİR HAYAT USTASINDAN IŞIK DOLU BİR YAŞAMA DAİR SÖZLER..HELEN KELLER
*Bencillik ve şikayet zihni bulandıracağı gibi, sevgi de görüş açınızı berraklaştırır..
*Yüzünü gün ışığına çevir. Böylece hiçbir gölge görmezsin.
*Yıkımın ordusunda itaatkar ve dilsiz köleler gibi olmayın. Yeniden inşa eden bir ordunun kahramanları olun..
*Kişilik sessizce ve kolaylıkla geliştirilemez. Ruhun güçlenmesi için deneme yanılma yoluyla tecrübeler edinmek ve acı çekmek gerekir..
*En iyi eğitimli kişi, yaşadığı hayatı en iyi anlayandır.
*Dünya acılarla dolu olduğu kadar bu acıları yenme gücüyle de doludur..
*Her durum kendi içinde merak, şaşkınlık, karanlık ve sessizlik barındırır. Ve ben şunu öğrendim ki hangi durumda olursam olayım memnun olacak bir şeyler bulabiliyorum.
*İnanç, paramparça olmuş bir dünyanın ışığa ve aydınlığa kavuşma umududur.
*Büyük ve önemli işlere imza atmayı çok isterdim. Fakat tek yaptığım küçük işleri büyük ve önemli işlermiş gibi başarmak.
*Bize verileni bizden daha şanslı olanlarla karşılaştırmak yerine, büyük bir çoğunluğu oluşturan bizden daha şanssız kesimle karşılaştırmalıyız. Böylece göreceğiz ki biz aslında ayrıcalıklılar arasındayız.
*Şu fikir bana bir rahatlama hissi veriyor: "Görünen şeyler geçicidir. Görünmeyenler ise ebedi.."
*Hayat ya harika bir maceradır, ya da hiçbir şey..
*İnsanlar kötülüklerle başa çıkmak için ne kadar çok zaman harcıyorlar! Bu enerjinin aynısını insanları ve güzellikleri sevmek için harcasalar eminim ki şeytan can sıkıntısından ölecektir..
*Yaşamak çok heyecan verici bir iş. Hele hele başkalarının mutluluğu için sarf edilirse....
*Görebilmek ama hayal gücünden mahrum kalmak korkunç birşey olsa gerek...
*Yükseklerde süzülme isteğiyle yanıp tutuşan bir kimseyi asla yerde sürünmeye ikna edemezsiniz..
*Bilim birçok hastalık için bir çare buldu. Ancak insanoğlunun duyarsızlığı için henüz bir ilaç bulunabilmiş değil....
Necip Güven