• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/groups/annebabaokulu
  • https://api.whatsapp.com/send?phone=+905327001004
  • https://www.instagram.com/matematikkafe
TRANSLATE
DESTEK OL
ÜYELİK GİRİŞİ
REKLAM ALANI-1

MATEMATİK DÜNYASI
EĞLENCELİ MATEMATİK
OKUL BAŞARISI
PSİKOLOJİ
SİTE HARİTASI
ZİYARET BİLGİLERİ
Aktif Ziyaretçi3
Bugün Toplam791
Toplam Ziyaret2630200

Matematiği-sevmiyordum

matematikkafe.com

 Sonsluk-kayagi
matematik okulu

İLK VE ORTAOKULDA MATEMATİĞİ SEVMİYORDUM!

Evet, Merhaba! Bu benim yazmaya çalıştığım ilk makalem. Şimdiden hatalarım affola! Ne yazmalıyım, neyi anlatmalıyım ilk olarak diye düşünürken, neyi tam olarak biliyorum diye düşündüm aslında bir şey bulamadım. O halde yaşadıklarımı yazmalıyım.

Ben bir matematik öğrencisi ve öğretmeniyim. Konumuzu belirlemeden hiçbir şey anlatamam. Bir çoğunuz sanırım bu noktada tam bu noktada okumayı bıraktı. "iiih matematik mi?" İşte ben de anlamadığım, sevmediğim, korktuğum ve kaçtığım bu serüvenin içinde buldum kendimi. Tahmin ettiniz herhalde. Konumuz: Matematik denilince aklımıza gelenler

“…Bizim bir matematik öğretmenimiz vardı…” Hemen hemen herkes bu cümleyi geçirdi içinden ve benimle tanışan herkes fırsatını bulup bana anlattı. Sabırla dinledim ve ben de kendi hikayemi anlattım onlara, sağ olsunlar, sabırla dinlediler.

Hikayem geliyor, geldi.!

İlkokul ve ortaokul yılları boyunca matematiği yapamıyor, anlamıyor ve sevmiyor… Sonuçta kaçıyordum. Mazeretler buldum yıllarca bunun için, vardı da gerçekten. 5 buçuk yaşında İzmir’in Urla ilçesinin Çeşmealtı köyünde başladım okula. Her gün 2 km uzaklıktaki Güvendik tepesindeki lojmanımızdan yürüyerek, çoğunlukla da babamın omuzlarında, gidip gelerek. Okula başladıktan 2-3 ay sonra yaşıtlarımdan küçük olmamın ve fiziksel şartların zorluğundan olacak okuldan sıkılmaya başlamışım. Annem öyle söylüyor, daha çok evcilik oynamayı istiyormuşum, okula bebeklerimi götürüyormuşum. :) Bir ayrıntı, maalesef ilkokulda 4 yıl boyunca babam dır öğretmenim. Öğretmen babamın olmasından ve benim de öğretmenim olmasından hep gurur duymuşumdur fakat psikolojim açısından yanlış bir başlangıçtı.

Babam kızı olsam da acımadan hatta acımasızlıkla vermiş geçerleri – ortaları. Hala hesap sorarım babama "aşk olsun insan kızına bu kadar insafsız olmaz." İyi ki benim babam dürüst bir insan, gerçek bir eğitimciydi. Bende çok büyük emeği vardır, annem ve babam en büyük öğretmenim olmuşlardır. Sağ olsunlar. Emeği olan herkes sağ olsun.

Ortaokul hayatım da başka bir başarısızlık öyküsüdür. İzmir’in Konak İlçesine bağlı İyiburnaz İ.Ö.O. dur, bu sefer adres. Gece kondu semtidir. Çocukluğumun adreslerini hep özlemle anarım, lafı uzatmayayım. Ortaokulda da matematiğim zayıftır, 3 yıl boyunca. Burada parantez açmalıyım (mazeret geliyor) ortaokul matematik öğretmenim sayın Halil Yılmaz’a bir çift lafım olacak.

Düşünün ki siz bir çocukmuşsunuz ve Matematik öğretmeniniz her ders yanınızda arkadaşlarınızdan birine sözel veya fiziksel şiddette bulunuyormuş. Ertesi gün ders programınızda matematik gördüğünüzde numaradan karın ağrısı çıkartıyormuşsunuz okula gitmemek için, öyle ki bir gün tahtaya kalktığınızda korkunuzdan altınıza bile yapmışsınız… Ve sonunda yıllarca süren emek sonunda korkunuzu yenip, aslında korktuğunuz Matematik değil onun size yaşattığı, arkasından gelenler olduğunu görüyor ve en güzeli de büyüyüp Matematik öğretmeni oluyormuşsunuz. Ve bir gün bu öğretmeninizle karşılaşmışsınız, Ona ne söylersiniz?

Bir satır laf oldu ama kusuruma bakmayın. Gelelim “rocky” filmlerindeki gibi savaşmaya başladığım zamana. Ortaokulda 3 yıl boyunca Matematiğim zayıf gelince ağustostaki sınavlara kaldım ve sınavı geçemezsem mezun olamıyordum. Bu korkuyla ders çalıştığımı daha doğrusu çalışmaya çalıştığımı hatırlıyorum ki ders çalışmayı bilmiyordum. Benim yaşıtım fakat benden bir sınıf küçük olan (adını hatırlamıyorum, özür dilerim komşu kızı) arkadaşıma gidip öğrenmeye çalıştım.

Ağustos geldi ve sınava girdim. 10 üzerinden 5 almış ve geçmiştim fakat, o zaman kötü haber saydığım, bir haber: af çıkmıştı. Sınava giren herkes mezun olacaktı. Hayal kırıklığıydı benim için. Oysa yaz tatilim kabus olmuştu. Fakat çok geçmeden hemen 1 yıl sonra faydasını görmeye başlamıştım. Lise1 in ilk döneminde (ki kredili sistemin ilk mezunlarındanım) Matematiğim yine zayıftı. 2. dönem ise 5 üzerinden zar zor 2 ile geçebildim. İşte savaşım başlamıştı!

Lise 2 tam bir zaferdi. Matematiğim 4 geliyordu, derslerde parmağım sürekli havadaydı, hatırlıyorum da bir derste 3-4 defa tahtaya kalkardım.

Peki ne değişmişti?

Öncelikle gönülden saygı duyduğum Matematik Öğretmenim sayın Canan Karslıoğlu’na teşekkür ediyorum. Benim modelim olmuştur. Evet öğretmenim değişmişti, büyümüştüm ama en önemlisi ben değişmiştim. Sürekli yılmadan çalışmış, emeklerimin karşılığını almaya başladıkça daha çok emek harcamış ve daha çok karşılık almıştım.

Hani bisiklete binmek gibi. Önce yapamayacağınızı düşünüp, uzak durursunuz, yapanları izlersiniz (kaçış); sonra denemeye başlarsınız ve sürekli düşersiniz( emek harcama ve sonuç o an için alamama); sonra 1-2 pedal çevirirsiniz tek başınıza (yapabiliyorum dersiniz, yüreklenirsiniz, kendinizi yüreklendirirsiniz, inanırsınız), daha çok emek harcarsınız ve pedal sayısı artar, bir bakarsınız Nuriye teyzelerin evin önüne kadar gitmişsiniz (sonra çıta hep yükselir), sokağın başına kadar, sonra yokuş aşağı, yokuş yukarı, hızlı, sonra birilerini arkanızda taşırsınız, sonra tek elle, bisikletinizin önünü kaldırırsınız, ayakta sürersiniz,… sınırsız bir keyiftir ta ki karanlık çöküp anneniz hatta babanız sizi çağırana kadar.

Ben de bu süreci anlayacağınız üzere sadece bisiklete binmekte değil Matematikte de yaşadım, başardım ve çıtam bitmiyor, her zaman daha iyisi, daha çok, daha yükseği…darısı başınıza!

Sebat sözcüğünü çok seviyorum. Sebatla ve aşkla, sevgiyle yani yüreğinizi de koyarak yaptığınız her emek karşılık bulur diyorum. Yaşamım bunun kanıtıdır.

Son söz olarak da öğrencilerime de söylediğim gibi, dönüp geçmişinizi sorguladığınızda harcadığınız emekler ve sonucunda size ait başarılarınız varsa, bundan büyük keyif olamaz. Kendinize yaptığınız bundan büyük yatırım olamaz. Geçmişiniz geleceğinize de ışık tutacaktır.

Eğer üzerinizde başkalarının emeği sizinkinden çoksa; tüketmişsiniz, yaşamamışsınız demektir. Oysa yaşamak, üretmek, çalışmak, paylaşmak, sevmek ve düşlemek demektir. Umut demektir. Bir öğrencimin bu yıl bana söylediği bir sözle bitiriyorum. Bahar’ın kulakları çınlasın.

”Öğretmenim siz bana, çalışınca gerçekten yapılabileceğini öğrettiniz.”

Ne mutlu bana! Ne mutlu Bahara!
Ne mutlu çalışan, düşünen, sorgulayan, üreten, seven, umut eden insanlara!
( * ) Selda Altınbulak
Kaynak: acilimmatematik.com


Bu da başka bir ilginç paylaşım


MATEMATİK BÜTÜN DÜNYAMI ALTÜST ETTİ!

HAYALLERİM ( X ) İKSİN BAŞLADIĞI YERDE SONA ERDİ !(*)

Şeffaf tertemiz bir dünya idi önceleri yaşadığım. Bilmediğim pek bir şey yoktu. Her şeyi doğru bildiğim anlamına gelmese de biliyordum işte. Yanlış ta olsa biliyordum. Pamuğun gökyüzündeki bulutlardan indirildiğini, seyahatlerde hızla akıp gidenin araç değil yol olduğunu bilirdim. On bölü ikinin sonucu yirmi ediyordu ve ben bunu ikiye bölerek yediğimiz zeytinlerden biliyordum. Yanlış ta olsa biliyordum işte…

Önceleri yaşadığım dünyada herkesin yaşı bilinir, bilyeler adilce bölüşülür, eşitsizliklere yer olmazdı. Sayılar bilirdik en reelinden. 10 rakamdan oluşan ve üttüğüm, çoğu zaman da ütüldüğüm bilyelerin, bir de kaç kez yatıp kalktığımızda bayram olacağının hesabını yaptığımız sayılar… Bir havuzumuz vardı tulumbayla su çektiğimiz lakin alttan değil üstten boşaltırdık. Ne işçiye verecek, ne de alış veriş yaptığımızda üstünü alacak kadar paramız olmadı hiçbir zaman.

Gel zaman git zaman, okula başladığım zaman değişiverdi dünyam. Okulun ilk günüydü ve öğretmenim topal biriydi. Ve ben, işte o gün hayatımda bir şeylerin aksayacağını anlamıştım. Koyvermedim kendimi. Doktor olacaktım çünkü. Çocuktum, ne olmak istiyorsun sorusunun en sık sorulduğu yaşlar işte. Doktor derdim, hem de çocuk doktoru. Parası boldu ve çocuklar da sürekli hastalanıyordu. Çocuktum işte, paradan daha değerli değerli şeylerin bilincine erişemediğimiz dönemler yani. İlkokul beşe kadar dört işlemdi gördüğümüz ve ben dördünde de en iyisiydim. Kıvrak zekamla kavramıştım hepsini. Hatta 10/2 nin 20 değil 5 olduğunu bile öğrenmiştim.

Doktor olmayı istiyordum dedim ya! Ta ki onu tanıyıncaya kadar… Onu tanıyınca tanıdım kendimi; tanıyınca onu, değişti dünyam. Gizemli yanı, doktorculuktan vazgeçirdi beni. Zoraki bir vazgeçişti bu. Bu tanışma hayal dünyamın temeline konulan dinamitti ve kopuvermişti bir yanım. Bir bilinmeyenle tanıştığım o gün anlamıştım doktor olamayacağımı. Şimdiye dek bize çarpı olarak öğretilen şeyin aslında bilinmeyen bir şey olduğunu söylüyordu bir ses. X bilinmeyendi, ki ben de hiçbir zaman bilemedim onu.

Doktorluk sayısal bölümdü, x te bilinmeyen bir sayıydı ve benim sayılarla aram dört işlemin bittiği yere yani x in başladığı yere kadardı. Biri yetmezmiş gibi y ve z yi de eklemişlerdi.

Alfabe harfleriydi bunlar öyle biliyordum. Bu harflerle bildiğimiz kelimeler inşa ederdik. Çoğaldıkça bilinmeyenler, küçüldüm sıramda, kısıldı sesim. Matematikti dersin adı, kalkan parmaklar arasında yerini alamadı bir gün bile parmağım. En iyinin ben olmadığımı anlamıştım artık.

İlk kopyamı matematikten çektim, ilk tokadı matematikçiden yedim, ilk zayıfımı da matematikten aldım. Bildiğim dünyamı alt üst ediyordu matematik. Kurmaya çalıştıkları yeni dünyada kadınların yaşı, erkeklerin maaşı soruluyor, havuzların dibi deliniyor, bilyeler eşit bölüşülmüyor, eşitsizlikler yaygınlaşıyor üstüne bir de basit görülüyordu. Faiz yeniyor, işçi hakkı yeniyor, var olan problemi çözmektense hep çözülecek yeni problemler üretiliyordu…

İşte bu yüzden, bu yüzdendir ki barışmadı yıldızım bilinmeyenlerle. Hayallerimin hırsızını sevemedim bir türlü.

(RÜYALARI GERÇEKLEŞTİRMENİN EN KISA YOLU UYANMAKTIR.)
(*)M. Emin SÜTÇÜ
 terskare.blogcu.com

Bu da başka bir ilginç paylaşım

İLK VE ORTAOKUL YILLARINDA MATEMATİK ÖZÜRLÜYDÜM ( * )

Çitlenbik – İlkokul ve ortaokul zamanlarındaki eğitim hayatımda matematik özürlüydüm. Hiçbir şekilde anlamıyordum, hatta ilkokul dördüncü sınıfta anneme söylediğim sitem dolu söz hala aklımdadır. Aynen aktarıyorum: Bize ne problemlerinden problemlerini kendileri çözsünler yahu! Bana zar zor havuz problemlerini anlatırken bu sözü söylemişim. İlkokul 5’e geçip okulu bırakmak tek hedefimdi, o zamanlar zorunlu eğitim beş yıllıktı, ama ben beşinci sınıfa geçtiğim vakit zorunlu eğitim sekiz yıla çıkarıldı. Annem de hocalarım gibi umudunu kesmişti benden.

Ortaokul birinci sınıfta matematik yazılısından ‘3’ aldığım zaman (bizde 5 lik sistem geçerliydi) hoca beni tahtaya çıkarır ve sınıfa beni alkışlamalarını söylerdi. Ama ertesi sınavda hemen yazıyla: BİR rakamla:’1' alırdım. Liseye geçtiğimde bana bir ilham geldi, lisede matematiği su gibi biliyordum ve orta okulun en tembeli lise birincisi olmuştu. Yıllar sonra hocamı gördüğümde beni hatırlaması kolay oldu. Matematikte uzun yollar kat ettiğimi() söylediğimde inanmadı. Okuyor musun sen cidden dedi, hukuk okuduğumu söylediğimde daha çok şaşırdı ve ‘Ee kızım onu kazanmak için ÖSS’de matematik çözmen gerekmiyor muydu’ dedi. Umutsuz Vakaydım. Halâ da inanabilmiş değilimdir.

Kaynak: turkhukuksitesi.com/ (Okul Anıları)
 
 

Yorumlar - Yorum Yaz