Oyunu derse rakip gören kafa matematik öğretemez!
Şu malum OECD öğrenci performansları raporuna bakıyorum da, Endonezya ve Meksika’ya şükran borçluyuz! Çünkü eğitim ve öğretim kalitesini gösteren neredeyse bütün sıralamalarda bizim çocukların altında kalıyorlar ki, kendimizi daha da kötü hissetmemizi önlüyorlar.
Fakat matematik konusunda tam anlamıyla felâket haldeyiz. Araştırma Türkiye’de orta öğrenim düzeyindeki öğrencilerin yarısının toplama-çıkarma-çarpma-bölme dışında hiçbir matematik becerisi ve bilgisine sahip olmadığını gösteriyor…
Aslında “matematik korkusu” önemli bir olay. Bu yüzden matematiği gördüğü yerde ortalıktan toz olan her yaştan ve baştan insana her ülkede sık raslanıyor. Ama çok açık ki, bizim çocukların durumu “matematik korkusu”nun ötesine geçmiş… Açık bir eğitim-öğretim zafiyeti var ortada. Öğretmenler bütün hünerlerini belli ki yitirmişler, bitmiş tükenmişler... Çocuklar da matematikten korkmak filan bir yana, matematiği düpedüz boşvermişler.
Şimdi duruma biraz daha yakından bakalım. Öğretmen bir bakıma laf olsun, zaman dolsun diye anlatıyor, öğrenci de üniversite sınavına uzanan yolda gerekli merhaleleri aşmak için bütün derslerini ezberliyor da ezberliyor. Sistem böyle…
Ama tarih ezberlediğinizde geriye mutlaka bilgiye dönüşmüş kırıntılar da kalır. Söz gelimi, Pasarofça veya Karlofça antlaşmalarını çalışıp ezberlerler ve sonra unuturlar. Yine de akıllarında Osmanlı’nın yavaş yavaş değişmeye başlayan imparatorluk karakterine dair bir fikir kalır…
Söz gelimi, Kurtuluş Savaşı’nı “resmi tarih”e girmiş en küçük ayrıntılarıyla ezberlerler. Ve tabii zorla yapılan her iş gibi bu da unutulmaya mahkûmdur. (Sonra Savaş Ağabeyleri gibi biri çıkar, soru sorar, hiçbir şeyi doğru düzgün hatırlamayazlar, o da normal!) Yine de geriye Kurtuluş Savaşı’nın genel karakteri, gidişatı ve ulusal önemi konusunda köklü bir fikir kalır.
Matematik ezberi öyle değildir. Matematik ezberiyle bir iki imtihandan “geçer” not alınabilir belki. Ama geriye hiçbir şey kalmaz…
Çünkü matematik o becerinin geliştirilmesini, zihnin “oyuncu” yanlarının kışkırtılmasını gerektirir. Bir… (1 )
Gerçekten öğrenilmesi gerekir. İki… ( 2 )
Kim ne derse desin; matematik iyi, özenli, sabırlı ve işini seven hocayla öğrenilir. Bugün okullarda matematik dersine giren çocuklar piyano öğretilmeye çalışılan sağırlar gibi…
O rakamların ve denklemlerin büyülü dünyasını hissettiremiyorsanız…
Problem çözmenin zevkini çocuklara aktaramıyorsanız… Yaptığınız boş iş…
Şimdi eğitimcilere şu hayati soruyu yöneltiyorum: Çocuğun “oyun oynamasını” kötü ve derslere rakip olarak gören bir kafa çocuklara matematik öğretebilir mi?
Ben “öğretemez” diyorum. Siz ne diyorsunuz?
KAYNAK: Vatan Gazetesi Haşmet Babaoğlu
NECİP GÜVEN'İN NOTU: Yukarıdaki yazıda dile getirilen görüşlerin altına ben de imzamı atarım. ”Ben “öğretemez” diyorum. Siz ne diyorsunuz?” sorusuna ben de ”Asla öğretemez, ancak nefret ettirir.” diyorum. Buna hem öğretmenlik hayatımda hem de matematikle ilgili internette yaptığım araştırmalarda bir çok defa şahit oldum. En sevilen ve şifalı gıda olan balı bile gereğinden çok yersen ondan bile nefret edersin.
İnternetteki forumlarda matematikten niçin nefret ettiğini açıklayan bir çok öğrenci matematikten (resim, müzik ve beden eğitimi derslerini katleden) bir katil ders olarak bahsediyor. Bazı kış günlerinde hava çok soğuk olduğunda ”Çocuklar bu gün hava çok soğuk, ne yapalım?'' dediğimde öğrenciler topluca ''Öğretmenim, matematik yapalım.'' dediklerinde beden eğitim dersini matematiğe borç olarak verin, hava iyi olunca da matematik dersinde beden eğitimi yaparız.” diye onlarla pazarlık yapardım. Ancak sınıf teklifimi kabul ederse uygulardım. Daha sonra da kararlaştırdığımız gibi iyi havalarda bu sefer de matematik dersinde beden eğitimi yapardık.
Ne zaman ki matematiği çocukların eğlencelerini engelleyen ders olmaktan çıkarıp özlenen, eğlendiren, eğlenilen bir ders haline getiririz işte o zaman istenen başarıyı yakalamaya doğru ilk doğru adımı atmış oluruz. İşin en garip tarafı da çocuklara bıktırasıya matematik yaptıran, aslında çocuklarda yılgınlık hissi oluşturarak çocuklarının geleceğini karartan öğretmenleri örnek öğretmen olarak takdirle anlatıyorlar olması… Anne-babalar, bu tip öğretmenlerin çocuklarının psikolojisine ne kadar zarar verdiğinin farkına varsalar bırakın takdir etmeyi belki de o öğretmenlerin boğazına sarılırlardı…
Ne diyelim, malesef kör satıcıların kör alıcıları da oluyor….
Ayrıca 2007 yılında emekli olduktan sonra Milli Eğitim Bakanlığı'nın öğretmenlere bir çok kere ev ödevlerini yasaklama çalışması oldu. Fakat öğretmenler işi kitabına uydurarak bu yasağı kolayca deliyorlar. Ne kadar emekli olsam da yeğenlerimin ev ödevlerini takip ettiğim için durumdan haberdarım.
Bu işin çözümü soyut öğretimden somut öğretime geçilmesidir. Toplumda ilkokulda yalnız çarpım tablosunun öğretiminde ezber var zannediliyor ama diğer üç işlemin öğretiminde de farkına varmadan ezber yapılıyor. Diğer üç işlemde de ezber yapıldığını her ortamda ispata hazırım. Malesef matematikte yaşadığımız sorun öğrenme sorunu değil, öğretme sorunu. ÖĞRETME SORUNUN AŞARSAK, DAHA AZ ALIŞTIRMA İLE DAHA ÇOK BİLGİ ÖĞRETMİŞ OLURUZ. BUNUN SONUCUNDA ÖĞRENCİLERE FAZLA EV ÖDEVİ VERMEMİZE GEREK KALMAZ. BUNUN SONUCUNDA MATEMATİĞİ SEVEN, MATEMATİK DERSİNDEN ZEVK ALAN, ÖZGÜVENİ YERİNDE ÖĞRENCİLER YETİŞTİRMİŞ OLURUZ.
Bu işi Finlandiya yok denecek kadar az (10-20 dk) ödevle başararak PİSA sınavlarında 1. oluyor. Finlandiya deyince bazıları,''Efendim Finlandiya'nın nüfusu az diye itiraz ediyor. Madem o zaman matematik başarımızı nüfusu 126,5 milyon olan Japonya ile karşılaştıralım. Bu karşılaştırmada da yine kaybeden biz olacağız. Ne yaparsak yapalım, güneş balçıkla sıvanmaz.
O zaman Finlandiya ödevsiz bizden daha başarılı olabiliyor. Bunun nasıl olduğunu metafor kullanarak basitçe açıklayayım. Türkiye ve Finlandiya'nın ulaşmak istediği matematiksel hedefler 300 KM. uzaklıkta olsun. Bizim matematik öğretimi hızımız 30 KM., Finlandiya'nın ise 120 KM. Bizim 10 saatte ulaştığımız hedeflere Finlandiya eğitimi 2,5 saatte ulaşıyor. Aradaki 7.5 saatlik zamanda Finli çocuklar sosyal faaliyetlere ayırıyorlar.
Verdiğim örnek konu daha kolay anlaşılması için bir benzetme. Ülkemizde bazı matematikçilerin 3-4 saatte öğretmediği konuları 1 saatte öğreten yetenekli matematik öğretmenlerimiz yok mu?
NECİP GÜVEN