Doktor Abi günde 3 ameliyattan sonra youtobe'daki derslerle rahatlayan matematik aşığı bir Genel Cerrah. Artık her hafta yazılarını iple çekeceğiz. Satır aralarında hepimiz için çok güzel mesajlar saklı. İşte yazısı:
MATEMATİĞİ SEVEN DOKTOR
1968 yılının karlı bir Ankara gecesinde sabaha karşı, Ocak ayının 30 unda dünyaya gelmişim. Üçüncü çocuk olmam ve ailenin ilk erkek çocuğu olmam nedeniyle, sonradan sorarak öğrendiğim sözlü kaynaklar da aynı durumu teyit ettiler ( ! ), çok istenen bir bebekmişim.
6 kişilik ailede babamın memur maaşından başka bir ek geliri olmaması, benden sonra doğan ikinci erkek kardeşim ve iki ablamla beraber okumaktan başka çaremiz olmadığı sonucunu kolaylıkla ortaya çıkardı belki de. Yakın zamanlarda, yoksunlukla-yoksullukla matematik zekası arasında bir ilişki olduğunu okumuştum.
Bunu Ali Nesin hoca şöyle açıklamıştı: Bir şeyi kolay elde edememek, ona ulaşmak için çok çabalamak matematik zekasını geliştiriyor demişti (kısaca elde zekadan başka bir şey yok!).
Bu, tabii günümüzde ailelerin çocuklarına her istediklerini alıp sonra da matematik olimpiyatlarında şampiyon olmalarını beklemelerinin pekte akılcı olmadığını kolayca gösteriyor aslında.
Bir de şu çok önemli; hatta en önemlisi; Okumak. Edebi eser, çocuk romanları, hikaye kitapları okumak kesinlikle ilkokul çağında ve sonrasında da çocukların matematik zekalarına olumlu yönde katkı yapıyor.
Yine Ali Nesin hocaya soruyorlar Matematik Dünyası dergisinde: Çocuğumun matematiğinin daha iyi olmasını istiyorum, ne yapabilirim diye.
O’nun cevabı hep aynı: Edebi yayın okusun. Demek ki matematikle edebiyatın birçok ortak noktası var. En önde geleni de kavramak galiba.
Öyleyse kitap okumak kavrayışı çok artırıyor olmalı. O zaman ne yapmalı? Bol bol kitap okumalı. Ama size bir şey itiraf edeceğim: Ben ilkokulda pek fazla kitap okumamıştım! Aslında ilkokula hiçte severek başlamamıştım. Bir yaş erken verilmiştim okula ve bunun da nedeni hiçte öyle çok zeki falan olmam değildi, küçük ablamı 5. sınıftan mezun eden öğretmenin o yıl birinci sınıfları alacak olmasıydı.
Oldukça otoriter olan öğretmenimizle benim biraz haşarı çocukluğumun pek te olumlu çakıştığı söylenemez, daha çok çatıştığı söylenebilir. Ben genelde, dışarıyı daha kolay seyredebilmek için, arka sıralara ve hep pencere kenarlarına oturmayı tercih ederdim. Çoğu kez de benim burada ne işim var, benim dışarıda olmam, oyun oynamam lazım." diye aklımdan geçirdiğimi hatırlıyorum.
Eski tedrisata göre ilkokul 5 yıldı, ilkokuldan sonra ortaokul başladı. Yine okula gidiyordum, yine sınıftayken sık sık dışarıda oynamayı özlüyordum ama ortaokulda çok önemli bir değişiklik vardı. O da her derse ayrı hocanın gelmesiydi. Bu kimi dersleri daha çekici yapabiliyordu örneğin matematiği.
Çünkü matematik öğretmenim mesleğine hakim; öğretmeyi, öğrencileri, paylaşmayı seven; bol örnekle konuları anlatan ve bol soru çözdüren bir insandı. Bu doğal olarak, benim okulda en sevdiğim dersin matematik olmasına yol açtı.
Tabii bunu matematik notlarımın yüksek olması takip etti. Hem dersi seviyordum, zevk alıyordum hem de sanki ikinci bir kez ödüllendiriliyormuş gibi notlarım yükseliyordu. Bu harikaydı. Artık dışarısını daha az çekici gelmeye başlamıştı. Liseye geçtiğimde ise artık matematikten iyiden iyiye zevk almaya başlamıştım.
Matematik öğretmenlerimiz genelde ortanın üstüydü ama Ahmet Taşdemir tek kelimeyle olağanüstü bir hocaydı. Kendisiyle halen görüşürüm ve halen aranan, çok başarılı bir matematik öğretmenidir.
Onun boş derslerimizi kollayıp "Bakın size yeni sorular buldum" deyip onları müthiş bir enerji ve çocuksu çoşkusuyla bize kara tahta önünde çözdürmesi halen gözlerimin önünde canlanır. Sanki yavrularını besleyen bir anaç kuş gibiydi.
Onun benim ve arkadaşlarımın gelişmesinde ve matematiği sevmemde ayrı bir yeri ve önemi vardır. Allah kendisine selamet versin; uzun ve sağlıklı bir ömür versin.
Başarımda en önemli noktalardan biri de şudur: Düzenli ders çalışmam. Size lise yıllarında bir günümü nasıl geçirdiğimi kısaca anlatayım. Dersi derste anlamaya gayret ederdim. Okuldan geldikten sonra bir saat dinlenirdim. Sonrasında önce o günkü işlediğimiz dersin konu tekrarını yapardım. Anlamadığım noktalar böylelikle açığa çıkardı.
Bundan sonrası ise daha zevkliydi benim için. Çünkü benden önce üniversiteyi kazanmış olan ablalarımın (birisi inşaat mühendisi, diğer ablam ve erkek kardeşim diş hekimi) yardımcı kaynaklarından örnek problemler çözerdim.
Burada şunu hatırlıyorum: Önce çözümlü örnek problemlere bakardım. Onların çözüm yollarını anlamaya çalışırdım. Her bir çözüm yolunu öğrendiğimde sanki zihnimde yeni bir kapı açılmış gibi olurdu.
Sonra da öğrendiğim yeni problem çözme tekniklerini diğer kitaplardaki problemlere uygulardım. Bu da yaklaşık bir-bir buçuk saatimi alırdı. Daha sonra ise sokağa koşar, arkadaşlarımla bütün kurtlarımızı dökerdik.
Burada şunu belirtmek istiyorum: Yakın zamanlarda okuduğum ciddi bir bilimsel yayında: Öğrenme ile beyinde sinir hücreleri (nöronlar) arasında yeni bağlantılar oluştuğu söyleniyordu ve şöyle devam ediyordu. Normalde beyinde birbiriyle daha önce hiç ilişkisi olmamış veya çok az sayıda bağlantısı olan iki sinir hücresi olsun. Tekrar etme ve pekiştirme ile iyice desteklenen öğrenme ile bu nöronlar arasında yeni ilişki yolları ortaya çıktığı ve bu yeni bağlantıların da yıllarca kaybolmadığı gözlenmiş. Ne kadar olağanüstü ve yararlı bir yapı değil mi?
Öğrenme sinir hücrelerinde organik değişikliklere yol açıyor. Ve sonuçta; mezun olduğum Ankara Başkent Lisesi o yıl liseler bazında YKS’ de Türkiye ikincisi oldu. Bir arkadaşımla ben Türkiye sıralamasında ilk 1000 kişi içine girdik. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesini kazandım.
Sonrasında Tıpta Uzmanlık Sınavı’nı da kazanarak Ege Üniversitesinden genel cerrahi uzmanlığımı aldım. 14 yıldır meslek hayatının içindeyim. Hatay’ da çalışmaktayım.
Ve halen matematiği çok ama çok sevmekteyim.
Herkese sınavda başarılar diliyorum.
( * ) Op.Dr. Bülent Aydın Ankara Üniversitesi Tıp Fak. 1992 Mezunu /Ege Üniversitesi Tıp Fak. 1999 Genel Cerrahi Uzmanı /Hatay Reyhanlı Devlet Hastanesinde çalışmaktadır.
Kaynak: doktorabi.com