Zorlukların içinde güzellikler de vardır!
“Matematikle Barışıyorum” Kitabımın birinci baskının yayınlandığı 2004 yılından bu yana bir çok veli kitabımızın içinde “Çarpma Öğretimi” olduğunu zannederek yardım istedi. Gelen maillere, tek tek kitabımızda ”Çarpma Öğretimi” olmadığını açıklamak zorunda kaldım. Daha sonra “Çarpma Öğretimi” çalışmasını ayrı bir çalışma olarak hazırladım ve yardım isteyenlere maille gönderdim. Ayrıca ”Çarpma Öğretimi” ile ilgili toplumumuzda yapılan yanlışları çeşitli kereler basın toplantıları ile duyurdum.
Zamanla hazırladığım çarpma öğretimi dokümanının ailelere yardımcı olmakla birlikte bazı yönlerden yetersiz kaldığını fark ettim. Hem bu yetersizliklerin giderilmesi hem de bu konuda Internet sitemizde toplumun her kesiminden çarpma öğretimi konusunda bitip tükenmeyen şikâyet ve yardım talepleri bana bu kitabı bir an önce yazmam gerektiğini gösteriyordu.
Yalnız çok kötü bir huyum vardı. Bir şeyin doğru olduğuna karar vermişsem ve onun nedenlerinin cevabını kafamda bulmuşsam insanların bu iş tutmaz ve olmaz şeklindeki sözleri beni yolumdan döndürmüyordu. Çünkü olaylara her zaman geniş boyuttan bakmaya çalışıyordum.
Sorunların çözümünde çok para kazandıracak ama aspirin görevi görecek kitaplar yerine değerinin anlaşılması zaman alacak köklü çözümlere kapı açacak kitaplar bana daha cazip geliyordu. Ama bunun da bir riski vardı. Böyle bir kitabın değerinin anlaşılması yıllar alabilir, bu yüzden yaşadığım maddi sıkıntıların da çözümü ertelenmiş olurdu.
Yani bir açmazın içindeydim, bir tarafta yazdığım bir aspirin değerinde kitap ve gelsin gıcır gıcır paralar ya da bir süre daha anlaşılmamayı göze alıp köklü çözüm için yola çıkmak ve bunun sonucunda maddi sıkıntılara, göz yaşlarına, acılara yelken açmak. Ya gıcır gıcır paralara merhaba deyip bunun karşılığında kurduğum büyük hedeflerden ve hayallerden vazgeçecektim. Ya da “Necip Hocam, ucunda para var mı, para?” sorularına muhatap olmaya devam edecektim.
Başta kafamdaki düşünceleri bir ben bir de Allah biliyordu. İçimdeki çocuk “Necip Hoca, Necip Hoca sen deli misin, insan biraz para göreceğim diye hayallerinden vazgeçer mi, hayaller bu kadar ucuz mu? Beğenilmek ve daha çabuk para kazanmak güzel de bunun sonucunda yoldan sapmış, kendine karşı yapmış olduğun dürüstlük savaşını kaybetmiş olacaksın. Sen doğru olanı mı yoksa insanların dediklerini mi yapacaksın. Sen başkalarının ne dediğini boş ver ve bana güven, öğrendiğin yeni bilgiler, kazandığın deneyimler ışığında doğru bildiğin yoldan şaşma. Hiç korkma, anlaşılman biraz zaman alabilir ama haklılığın da çok yakında ortaya çıkar. Geç de olsa para da kazanırsın. Belki biraz daha sıkıntı çekersin ama kendince doğru olanı yaptığın için kendine saygını kaybetmezsin” diyordu.
Yazdığım ilk kitabım ‘’Matematikle Barışıyorum‘’ u içimde yaşadığım bu fırtınalar içinde yazmış ve çok zorlu bir mücadeleden sonra bastırmıştım. Evet, çevremde bir çok insan aspirin değerinde bir kitap yazmadığım için beni anlamadı ve kitabımı beğenmedi. Ama daha sonra toplumun her kesiminden ilk kitabım olmasına nedeniyle tüm hataları ve eksiklerine rağmen okuyan bir çok insanın kitabımla ilgili güzel yorumlar gelmeye başlamıştı.
Hele Dürdane ELHAN, Müyesser SAKA, Gökhan Veli KİŞİOĞLU, Basri KÖSELER gibi ustalar da kitabını okumuş, beğenmiş ‘’Necip Hocam, eserini beğendik ama bu daha ilk adım. Bu yolda yapacağın çalışmalara ara vermeden devam etmelisin.’’ şeklindeki teşvik edici sözleri beni hem mutlu ediyor hem de yapacağım yeni çalışmalarda daha titiz olmamı gerektiriyordu. Mutluydum, artık ne yapmak istediğim yavaş yavaş anlaşılıyordu. Güçlüydüm çünkü artık yalnız değildim ve arkamda beni anlayan ve inanan ustalar vardı.
Bir de yavaş yavaş kitabınızın daha geniş kitlelere ulaşması nedeniyle meslektaşım öğretmenlerden, anne-babalardan ve öğrencilerden aldığım çok güzel geri bildirimler çalışma azmimi daha da kamçılıyordu.
En sonuncusu da 17 Şubat 2009 da, doğum yerim Bozüyük’ten cep telefonuma gelen mesajdı. Mesajda bir öğrenci şöyle diyordu: “Merhaba Hocam. Ben Bozüyük Endüstri Meslek Lisesi 3. sınıfta okuyan bir öğrenciyim. Kitabınızı 4 yıl önce almıştım. 3 yıl kitap bana ben kitaba baktım yani okumadım. Nihayet kitabınızı bu yaz okudum. Kitabınızı okumadan önce matematik dahil tüm derslerin berbattı. Kitabınızı okuduktan sonra matematik dahil tüm derslerimi düzelttim ve bu yılın ilk döneminde teşekkür belgesi aldım. Kitabınız keşke daha önce okusaymışım. Bana okuma sevinci verdiniz. Şimdi üniversiteyi de okumak istiyorum. Size tekrar teşekkür etmek istiyorum, iyi ki bu kitabı yazmışsınız hocam.”( Bozüyüklü )
Bunun yanında internette araştırma yaparken öğrenciliğinin ilk yıllarında çok başarılı bir öğrenciyken 8. sınıfta yeni gelen bir matematik öğretmeni yüzünden çarpım tablosu dahil tüm matematiğe küsen edebiyat öğretmeni Mustafa KUVANCI ile tanıştım. Mustafa Hocam zamanında bu sıkıntıları yaşamış bir öğrenci ve şimdi de öğrencilere daha faydalı olma çabasında olan bir öğretmen olarak incelerse kitabımı her iki pencereden değerlendirme şansına sahipti. Tanıştıktan sonra yaptığımız telefon görüşmesinde’’ Mustafa Hocam, sizin öğrenci iken matematikten soğuma hikayeniz benim çok dikkatimi çekti. Ayrıca 26 yılını öğrencilerine sevdirmeye çalışan bir öğretmen olarak ta sarstı. Kitabımı okursanız zamanında bu acıları yaşamış birisi olarak kitabım hakkında daha sağlıklı değerlendirmede bulunabilirsiniz. Acaba göndersem okur ve değerlendirebilir misiniz?’’ dedim.
Mustafa Hocam kabul edince kitabı gönderdim. 2009 yılı şubat tatilinde kitabı okumuş ve çok beğenmesine rağmen yazdığı değerlendirme yazısında ‘’Necip Hocam kitabınız çok beğendim ama hala yaşamış olduğum yıllar önceki şokun etkisinden kurtulup da matematikle barışabilmiş değilim.’’ diyerek kitabımdaki ‘’Kemancı’’ hikayesine atıfta bulunarak sanki ‘’Necip Hocam, ben öğrenci iken matematik akordumu bir kemancı bozmuştu. Akordum o kadar kötü bozulmuş ki kitabınız bile bozulan akordumu düzeltemedi.’’ der gibi değerlendirme yazısını şöyle sonlandırıyordu:
“Necip Güven`in kitabında bir hikâye var: Müzayedeci elindeki tozlu kemanı bir dolardan açık artırmaya çıkarıyor ve kemana en fazla üç dolar veriliyor. Bu esnada arka sıralardan biri ayağa kalkıp yaklaşıyor ve kemanı eline alıp şöyle bir dokunuyor, okşar gibi tozlarını siliyor, kemanı akort edip güzel bir ezgi çalıyor ve geri veriyor. Sonuç, üç dolar verilen keman üç bin dolara alıcı buluyor. Neden mi? Sıradan bir kemana “Usta eli” değdiği için.
Her çocuk tozlu bir keman. Ona usta eli değmezse üç kuruşa gider hepsi. Az önce sözünü ettiğim meslekte yirmi küsür yılını doldurduğu halde “muallim” olamamış ve “müellim” olarak kalmış öğretmenler yüzünden kaybolup gidiyor çocuklarımız.
Matematikten hiçbir öğrencinin kaçışı yok. LGS, YKS, KPSS, ALES vs çocuklarımızın geleceklerini şekillendirmek için mutlaka girmeleri gereken sınavlar. Sözelci, dilci dahi olsanız YKS ve KPSS`de matematik yapmak zorundasınız (gerçi bu mantığı hala anlayabilmiş değilim ama…). Bu yüzden çocuklarımızı matematikten nefret ettiren öğretmenlerden nefret ediyorum.
Necip Güven`in “Matematikle Barışıyorum” adlı kitabını her velinin, her öğrencinin özellikle de her öğretmenin (sadece matematikçilerin değil) okumasını ısrarla tavsiye ediyorum. Mustafa KUVANCI
“Matematikle Barışıyorum” kitabıma 2004 yılından bu yana gelen değerlendirme yazıları ve toplumun her kademesinden gelen istekler doğrultusunda daha önce ilk kitabımda yaşadığım gibi yeni bir ikilem içine düşmüştüm. Ya hemen 1990’lı yılların sonundan itibaren uyguladığım ve çok güzel sonuçlar aldığım çarpma öğretimi uygulamalarını kitap haline getirip kısa yoldan para kazanmak ya da bu uygulamaları toplumla paylaşıp test ettikten sonra daha kapsamlı halde kitaplaştırma yolu vardı.
Ben ikinci yolu seçtim ve kitabımı alanlarla bu dokümanları internet yoluyla paylaştım.Yalnız kitabımı alanlarla mı paylaştınız derseniz, “Hayır, baştan bu dokümanları kitabımı alan almayan ve isteyen herkesle paylaştığım halde “Matematikle Barışıyorum” kitabımı okuyanların bu dokümanlardan çok daha iyi şekilde faydalandığına şahit oldum.
Kafamda hala cevabını aradığım bazı soruların tam olarak cevabını bulmak ve yazdığım kitabın benden yardın isteyen başta üniversite ve lise mezunu anneler ve babalar olmak üzere öğretmen, öğrenci ve her eğitim seviyesinde anne-babanın kullanabileceği bir kitap yazmak için biraz daha beklemem gerektiğini düşündüm.
Bu arada yaptığım çalışmaları uygulamalı anlatmak için basın ve internet yoluyla yaptığım çağrılara aradığım karşılığı bulamamam, bu konuda kafamda oluşan istifhamlara aradığım cevapları bulmam ve her zaman çok değerli fikirlerine başvurduğum ustalarım, değerli Hocalarım Dürdane ELHAN, Müyesser SAKA ve Gökhan Veli KİŞİOĞLU ile telefonla ve Basri KÖSELER Hocam ile yüz yüze yaptığım istişareler sonucunda kitabı bir an önce tamamlamam gerektiği sonucuna vardım.
Çünkü çalışmalarım bir meyve misali erken toplarsam ham, geç kalırsam da çürüme riski taşıyordu. Bu düşüncelerle tekrar yaptığım çalışmalarda bana destek ve güç veren hocalarımla tekrar görüştüm. Hem tekrar teşekkür ettim hem de son durum hakkında bilgi verdim. Onların destek ve teşviki ile 2 Şubat 2009 tarihinde kolları sıvayarak işe başladım.
Bu arada da bu konuda daha önce kitabımı okumuş, çarpma öğretimi dokümanımı incelemiş anne-babalar ve benden yardım isteyen insanlara mail veya web sitem aracılığı ile “Anneler- babalar, çarpma ve dört işlem öğretiminde toplumun her kesimine hitap eden bir kitaba gerçekten ihtiyaç var mı? Bu konudaki görüşleriniz benimle paylaşır mısınız?” diye duyuru yaptım ve bu konuda bana ve siteme gelen çok çarpıcı yazıları tekrar gözden geçirdim.
Bununla da yetinmedim ve internette çok detaylı araştırmalar yaptım. İçimdeki çocuğa da ‘’Ey deli oğlan, ne diyorsun?‘’ dedim. İçimdeki çocuk da ‘’Ne yapayım, bu zamana kadar çevrendeki tahriklere kapılıp da tam olarak inanmadığın projeler yalnız para için imza atma diye seni hep uyardım. Bu yüzden çevreni de sıkıntıya soktun ama bu durumda Nasreddin Hoca’nın dediği gibi herkes kendi bakış penceresinden haklıydı. Sen de haklıydın çünkü içindeki sese kulak tıkayamazdın. Ama şimdi sen bu yolda ödediğin ağır bedellere rağmen bu güne kadar ustalarından aldığın bilgilere ihanet etmedin.
2004 yılından bu yana yaşadıkların ve önceki deneyimlerin ışığında bu zaman kadar aman acele etme, aman acele etme diye engel oldum ama artık sana engel olmayacağım. Bugün ise daha önceki söylediklerimin tam tersini söylüyorum. Necip Hocam gün bu gündür, kitabını bir an bitir ve toplumla paylaş. Bu günden sonra geciktiğin her gün senin ve toplumun aleyhine işliyor. Bu konuda bu zaman kadar şimdi daha erken diyerek hep seni engelledim ama bu günden sonra kenara çekiliyorum. Bu zamana kadar seni, paraya çok ihtiyacın var ama sakın paraya tamah edipte olgunlaşmamış projelerini toplumla paylaşma diye uyardım.
Bu yüzden seni ve aileni maddi bakımdan çok sıkıntıya soktum ama vicdanen çok müsterihim. Çünkü iki seçimim vardı; ya para ya da doğru. Ben de her zaman doğruyu seçtim. Ama bu gün sana şu müjdeyi vereyim. Necip Hocam şimdi bu gün sana yolun açık olsun diyorum. Çünkü yazacağın bu kitap da bir seçim var. Hiç merak etme doğru karar verdin, para da kazanacaksın. Bunun yanında bir müjde daha vereyim mi? Toplumun her kesiminden insandan bol bol da dua alacaksın.
Kitap konusunda şimdilik kenara çekiliyorum. Başka konularda yeri geldikçe seni bilincim düzeyinde uyarmaya devam edeceğim. Sana yaptığım uyarıların haklı olup olmadığını yaşadıkça daha iyi göreceksin ve göreceğiz. Ben seni bu zaman kadar dinledim. Biraz da çalışmalarım sonucunda hakkında toplumdan ne gibi geri dönüşümler aldın ona kulak verelim:
Devamı
Necip Güven