Necip Güven
Merhaba Dostlar. Sizlere nasıl zorla şair yapılışımın hikayesini anlatacağım. Şarkıda dediği gibi;
‘Gençlik başımda duman,
İlk aşkım, ilk heyecan.
pozisyonlarını atlattıktan sonra yaklaşık 30 senedir ufak tefek karalamalar dışında şiir adına bir çalışma yaptığımı hatırlamıyorum.
Benim için ezberin bitip hayatı sorgulayan dönemin başlamasıyla sorunlar da ortaya çıkmaya başlamıştı. Artık eskiden çok yaptığım ve zevk te aldığım siyasi tartışmalar tat vermemeye başlamıştı. 10 yıl içinde şunu görmüştüm. Ülke olarak eğitim kaliteniz ne ise siyasete de o yansıyordu. Kalite düşmüş, hedefler küçülmüş bir ülkede siyasette bundan nasibini almıştı.
Orta Asya’dan büyük riskler alarak batıya doğru ilerlemiş ve büyük hedefleri olan KARTAL ataların torunları adeta tavuklaştırılmış ve siyasette ‘’Tavuklaştırılmış Kartallara’’ kümes bulma aracı olarak kullanılmaya başlamıştı. Dinlediğim siyasi partiler artık bana sanki ‘’Yok aslında birbirimizden farkımız, / Ama biz Osmanlı Bankasıyız.’’ diyorlardı.
Birkaç siyaset tartışması içine girip ‘’Kartal Edebiyatı’’ yapayım dedim, çevremde kimse kalmadı. Gelelim spora. Kendim de bir mücadelenin içinde yer aldığım, başarının içinde bazen yere düşmekte olduğunu gördüğüm için maçlara daha geniş açıdan bakmaya başlamıştım.
Bulunduğum bu durumu yorumlarıma da yansıtmaya başlayınca da en çok taraftarı olduğum kulübün taraftarlarında tepki alıyordum. Tuttukları takımların sporcularının hata yapmalarına hiç tahammülleri yoktu. Öyle değil mi canım, başarısızlıksa kendileri yeteri kadar başarısızdı. Öyleyse bu başarı özlemini tuttuğu takımın başarısı ile gidermeli idi fakat bir de tuttuğu takımın golcüsü biraz becerikli olsa idi.
Her kaçan gol pozisyonunda küfürün bini bir para idi. Mahallede uluslar arası bir maç izlerken yanımdaki amca golü kaçıran bir oyuncuya durmadan küfürü basıyordu.. Dayanamadım ‘’Bak amca küfrediyorsun ama biraz sonra bu oyuncu gol atarsa ne yapacaksın?’’ dedim. Hiç ses çıkarmadı. Küfürü yiyen sporcu biraz sonra gol atmasın mı! Amcamız ayakta golü atan sporcuyu alkışlıyor ve ‘’Ne vardı şu golü küfürü yemeden önce atsaydın..’’ diye söyleniyordu.
Olaylara geniş açıdan bakıp sporun bir kardeşlik aracı olması gerektiğini söylediğinde en büyük tepkiyi çevrendeki öğretmen arkadaşlardan alıyordun. Görev yaptığım okulda bazı öğretmenler taraftarlık çizgisini aşıp fanatik grubuna girmişti.
Takımları yendiği haftanın pazartesi günü neşe içinde okula geliyorlar ve rakip takımın taraftarı ile dalga geçiliyordu. Eğer yenilmiş ise de hemen maç bitmeden cep telefonları kapatılıp ev telefonlarının fişleri çekiliyordu. Ama öğretmen arkadaşımız bilgisayarı kapatmayı unuttuğu için mesaj internetten geliyordu. ’’Bizden kaçamazsın.’’
Böyle bir ortamda bizim yaptığımız yorumlar fanatikleri tatmin etmiyordu. Benim yaptığım KARTAL muhabbetleri de kimseye tat vermediği için adımız ‘’Kafa Şişiren Adam’’’ a çıkmıştı. İşin kötü yanı ellerinde siyah çantalarla öğretmenlere terör estiren müfettişler bile (çok azı müstesna) beni gördüklerine kartal görmüş tavuk gibi eziklik duyuyorlardı. İnsanların önlerinde el pençe durdukları siyasetçilerin bir çoğunun ne kadar sıradan insanlar olduklarını, devlet dairelerinin hizmet koltuklarının çoğunun aslında boş olduğunu görme üzüntüsünü yaşadım.
Eşim de ‘’Sen böyle yapmaya devam edersen toplumdan tamamen dışlanacaksın en iyisi ‘’Yağmur Suyunu İçen Padişah’’ gibi suyu iç ve yalnız kalma diyordu.
Devamı