Okullarda matematik terörü!
Son yıllarda çocuklarımızın güya eğitildiği, yaşamlarının en güzel zamanlarını geçirdikleri, geçirmeleri gerektiği “okullar”da bazı şiddet ve korku dalgalanmalarından bahsedilir oldu. Bu oluşum dayak ve çeteler arasına sıkıştırıldı. Oysa kendimi bildim bileli okullarda daha başka bir korku yapılanması vardır ki bu hem öğrencileri perişan eder, hem de öğretmenleri. Bunlar, öğrenilemeyen ve öğretilemeyen derslerin genç dimağlarda yarattığı travmalardır. En birinci travma da matematik mikrobunun yarattığıdır.
Matematikle başı derde girmemiş kaç insan tanırsınız? Çocukların büyük çoğunluğu ilkokuldan başlamak üzere matematik korkuları ile büyümezler mi? Sınavdan bir kaç gün önce kabuslar içinde uyanmazlar mı? Tedrisat denen, geri kalmış, çürümüş ve fonksiyonlarının kesinlikle tartışılması gereken yapının gençlerimizin psikolojik dünyalarını ne kadar allak bullak ettiğini ne zaman farkedeceğiz?
NEDİR BU MATEMATİK? NİYE GENÇLERİMİZİN KORKULU RÜYASIDIR?
Ben bir bilim insanıyım. Kadıköy Maarif Koleji’nin Fen bölümü ve İstanbul Teknik Üniversitesi’nin Mimarlık Fakültesini bitirdim. Yaşamım bilimsel çalışmalar arasında geçip gidiyor. Ama, inanın ne ortaokul, ne lise, ne de üniversitede okutulan matematiğin yüzde birini bile kullanmıyorum, ne özel yaşamımda ne de çalışmalarımda. Bir matematik öğretmeni veya teorisyeni değilseniz siz de büyük bir ihtimalle kullanmıyorsunuzdur ve kullanmıyacaksınızdır. Eğer konunuz bir mühendislik olacaksa, o zaman ilgili kurum size gerekli olacak bilgiyi sağlıyacaktır. Hatta o zaman bile bilgi işlemler ve yazılımlar bu yükü sizin omuzlarınızdan alacaklardır.
Tüm okul yaşamımda korkmuşumdur matematikten. Korkmuşumdur, çünkü bir çoğunu niye yaptığımı bile doğru dürüst anlayamamışımdır. İlkokuldaki bir türlü dolmayan havuz problemleri, yolda karşılaşamayan trenler ve Ahmet’in boyu Mehmet’in eni vari sorular/sorunlar sinsi sinsi bunaltırlar bizi. Bunlarla bir ilkokul çocuğu ne hesaplar merak ederim. Acaba liseden önce hangi çocuk havuz musluklarını kurcalayıp havuzunun ne zaman dolacağını hesaplamaya kalkar ki? İlla öğretilmesi gerekiyorsa bu lisede olsa daha işe yarar ve kalıcı olmaz mı?
Lisede de tam bir kabustur matematik. İntegral nedir, hala merak ederim. Neden hesapladık onca garip sayıyı? Ne işimize yarayacaktı ki? Niye kabuslarla uyandık geceleri? İntegralin ne olduğunu bilemeyince kötü ve başarısız birer vatandaşa mı dönüşecektik? Matematik öğretmenlerinin dışında hatırlayan var mı integral hesaplamayı? Sevgili tarih öğretmenim, siz hatırlayabiliyor musunuz? Ya da siz tonton coğrafya öğretmenim, şu türev sorularını yanıtlayabiliyor musunuz? Hayır mı? Tuh, yazıklar olsun size. Boşa gitmiş bunca emekler. Devlet sizin için şu kadar para harcamış bunları öğrenin diye. Siz körkütük cahil kalmışsınız. Yazık değil mi? Bu ülke size ve diğer çocuklara bu çok gerekli bilgileri verebilmek için ne kadar para sarfediyor biliyor musunuz?
Lisede neredeyse her yıl bütünlemeye kalırdım matematikten. Bu benim matematiksel kafaya sahip olmadığımdan değil, sınıfın dörtte üçünde yer almamdan kaynaklanırdı. Nitekim, İstanbul Teknik Üniversitesi’ne altıncılıkla girmiştim. Matematik benim gibi tüm arkadaşlarımın kabusuydu. Bazı sevgili öğretmenlerimiz halimize acıyıp bize yardım etmeselerdi belki hiç birimiz mezun olamayacaktık liseden.
Sahi, liseden mezun olmak için öğretmenlerimizin acımaları mı gerek bize?
Yıllar önce bir gazetede yayınlanan bir araştırma raporu aklıma geliyor. Bir tek bireyin ilkokuldan üniversite sonuna kadar devlete maliyeti 1.5 milyon dolar diye yazıyordu. Şimdi sevgili öğretmenlerimi bir sınava sokmak ve kendi konuları dışında bize öğrettiklerini birer birer kendilerine sormak istiyorum. Bakalım kaç tanesi matematikten geçecek? Kaç tanesi Hamurrabi kanunlarını ezberinden sayabilecek? Hangileri mal müdürlüğünün 14 görevini aklıdan bilebilecek? Sizce kaç tanesi öğrenebilmiş vatandaş sınavını geçebilecek dersiniz?
Bence böyle bir sınav yapılmalı ve sonuçları göz önünde tutularak tedrisat denilen korku tünelinin tavanı yıkılmalıdır. O zaman gençlerimiz travmatik kabuslar yerine özgüven oluşturan yaratıcı bir yaşama kavuşacaklardır.
Bilimi öğrenebilmek de bilimsellik ister. Öğrenilememiş ve öğretilememiş bir bilim sadece sorunlu bir gençliğe yol açar.
Sürekli olarak okullara konferanslara giderim. Sadece Türkiye’de değil, Dünya’nın bir çok ülkesinde de bunu keyifle yaparım. Bu arada çocuklara ne okuduklarını, sevip sevmediklerini ve başarı düzeylerini sorarım. Bir çok ülkenin, çocuklarının yetişmeleri konusunda ele aldıkları birinci kriterin, onların mutlu ve başarılı birer birey olmalarına karşın bizde, milyonda birinin dışında hiçbir çocuğun hayatlarının herhangi bir döneminde gerek duymayacakları integral, türev gibi, bir insanın kesinlikle bilmesi gerekmeyen, hiç bir çocuğun niye öğrendiklerini, ne işe yaradıklarını ve yarayacaklarını anlamadan, çözmek zorunda bırakıldığı ve bu nedenle bir nevi psikolojik işkence oluştuğu bir gerçektir.
Bir insanın ne kadar değerli olduğu, yaptığı işi ne kadar başardığı ile belirlenmez mi? Bir mühendisin hesapladığı bir binanın çökmesi o mühendisi başarısız kılmaz mı? Yarışı sonlarda bitiren koşucular, detone şarkı söyleyen şarkıcılar, ülkesini refaha götüremeyen politikacılar ne kadar başarısızlarsa, sınıflarında matematik notları düşük öğrenciler olan öğretmenler de aynı başarısızlıktadırlar.
Aslolan verimdir, üründür. Eğitim gerçekleştirilememiştir. Öğretmen başarısızdır. Çünkü çocuklar edilgendir. Etken öğretmendir. Başarısızlık, devletin boşa harcanmış parası ve yaşamları kabusa dönüşmüş bir sürü çocuk demektir. Çocuklar matematiği öğrenememişlerse bu onlardan çoook daha fazla öğretmenin ve tedrisatın hatasıdır. Öğretmenlerin görevleri çocuklara bazı konuları öğretmekse ve bunda başarılı olamamışlarsa suçlu öğrenci midir? Bir heykeltraş mermeri doğru yontamamışsa suçlu mermer midir?
Konuştuğum hemen hemen tüm matematik öğretmenleri, kendi derslerinin ne kadar önemli olduğu konusunda saatlerce konuşular. Görevleri de bu önemli konuyu öğretmektir. Bu arada gencecik canlar titreşir dururlar. Yöntem ezberlemek ve okul biter bitmez unutmak öğrenmek midir? Çocuklarımıza bu işkenceyi yapmak ne kadar doğrudur?
Öğretmenlerimiz arasında acaba “ben bu sınıfı yeterince eğitemedim”, “yazık bu çocuklara, bu tedrisat yüzünden gece gündüz işkence altındalar”, “ben de çocukken titrerdim sınavlara girmeden, ne hakkım var yüzlerce çocuğa bu travmaları yaşatmaya” gibi düşünenler var mıdır? Eminim ki vardır. Neden devlete baskı yapmazlar? Korku içinde sağlıksız bir toplum yaratmanın birinci adımı okuldan mı geçmeli sizce?
Olaylarda ikinci bir kriter de her çocuğun bir matematik kafası olduğunun varsayılmasıdır. Şart mıdır her çocuğun matematiksel yeteneklerle doğmuş olması? Burada temel varsayım, ortalama bir insanın matematiksel çözümleme yeteneklerinin esas alınması olmalıdır. Haa, üstün zekalı çocuklarımız dilerlerse fazlasına talip olabilmeliler ancak standart bir beyne sahip çocuklarımızın birer dahi olmaya zorlanmaları o genç beyinde travmalar yaratmaz mı? Eğer bugünkü tedrisat ortalama bir çocuk beynine göre düzenlemişse o zaman niye bu kadar zorlanıyor bu çocuklar? Amaç zorlamak mı eğitmek mi?
Başaramamak nasıl bir işkencedir? Evde anne babanıza ne dersiniz? Nasıl hesap verirsiniz? Üniversiteye dahiler girebilir ancak. Bunun farkında değil miyiz? Nasıl bir koşuya zorlanıyor çocuklarımız? Ve onlara gereksiz tonlarca bilgiyi depolamak zorunda bırakılan öğretmenlerimiz korkulan birer kişi olmaktan mutlular mı acaba?
Matematik bunun en güçlü örneği. Aynı şekilde diğer dersler de eleştirilebilir. Onlar da çoğu zaman yaşamımız boyunca bizi hiç bir şekilde ilgilendirmeyecek konularla doldurulmuştur. Çocukların zamanları, enerjileri ve heyecanları bu gereksizliklerle gaspedilmektedir.
Çağımız bilgi çağıdır ancak bu, bilgi depolama değil, doğru bilgiye ulaşıp değerlendirebilme demektir. Beyinlerimiz Internet çöplüğü değildir. Bilgi, bir insanın asla depolayamayacağı boyutlardadır, trilyon üstü katrilyon katlarında, hatta daha doğru bir deyimle sonsuzdur. Bunun ucunu kıyısını bilmek ise kimseye bir yarar sağlamaz. Gerekli olan, bilimin ve bilginin temel taşlarını, bu taşlara ulaşabilmeyi ve kontrol edebilmeyi öğrenmektir.
Nasıl yedi yüz yirmi iki milyar sekiz yüz üç bin beş yüz yetmiş altı’nın karakökünü ezberimizden bilmiyorsak ama bunu öğrenmek istersek bir hesap makinesi kullanırsak, diğer her bilgi için de durum aynıdır. Aslolan hesap makinesini kullanabiliyor olmaktır. Haa, pratiklik nedeniyle çarpım tablosunu ezberlemek veya yaşadığımız gezegenle ilgili temel bilgileri bilebilmek farklı bir şeydir, integral hesaplarını yapabilmek veya Katmandu’nun 6532 metre yeraltındaki doğa katmanlarını bilmek farklı bir şeydir.
Gençlerimiz 21. yüzyılı yaşayacaklar. Bunu geçmiş yüzyılın kafa yapısıyla yapabilmeleri mümkün değildir. Okullarımızın çocukların neredeyse tümünün, öğretmenlerimizin de büyük çoğunluğunun maruz kaldığı teröre bir son vermesi gerekir. Çocuklarımızın neredeyse tüm zamanları ya okulda ya da evde ders çalışarak geçmektedir. Başlarına sardığımız Matematik kabuslarının temel yeterlilik sınırlarına düşürülmesi, türevlerin, logaritmaların ve integrallerin sadece ‘genel bilgi’ olarak gösterilmesinin, zorlu geometri problemleri ile uykularının kabusa çevrilmelerinin sona erdirilmesi zamanı gelmiştir, geçmiştir. Kullanamadıkları, hatta nefret ettikleri bilgilerle donanmış bir gençlik yetiştirmek ne kadar sağlıklıdır acaba?
Benim zamanımda İstanbul Teknik Üniversitesi 6 bölümden oluşuyordu. Şimdi sanki milyarlarca bölüm açılmış. Değişen dünya koşulları ve hızla ilerleyen teknoloji, hem teknik hem sosyal yapıları kökünden sallıyor, değişiklikler gerektiriyor. Okullar da buna ayak uydurmak zorunda kalıyorlar. Eğitim, üniversite düzeyinde evrime başladı bile. Fakat ne yaparlarsa yapsınlar, bu kurumlara malzeme üreten ortaokul ve liselerde henüz hiç bir ciddi değişim oluşmadı. Buralardan çıkan insansıl hammadde hala ortaçağ yöntemleriyle gelişiyor. Alınan birkaç bilgisayarla bunun olamayacağı ortada.
Çağdaş bilimlerde ürünler verebilmiş, kendini sadece Türkiye’de değil, tüm Dünya’da ispat edebilmiş yüzlerce, binlerce yetişmiş insanımız var. Bu değişimin devletin karanlık köşelerinde yetersiz maaşlarla organik yaşamlarını sürdürmeye terkedilmiş memurlarla değil, bu insanlarla tasarlanması gerekir. Devletin dar pencerelerinden geleceği görmek bir yana, gününüzü bile görmeniz olanaksızdır.
...
Haydi sevgili öğretmenlerim, vazgeçin öğrencilere laboratuvar faresi muamelesi yapmaktan, onları kullanmayacakları bilgiyle donatmaktan. Şu “sevgili” sıfat/takısını gerçekleştirebilelim. İnanın siz de daha başarılı, daha mutlu olacaksınız.
(* ) Yazar Ali Murat Erkorkmaz
KAYNAK: bilinclianne.com