• Farzedelim ki siz;
- Yetişkinlerden herhangi biri sıfatıyla;
- Anne veya baba, öğretmen ya da hademe olarak,
- Bir derneğin, vakfın, STK’lardan birinin yönetim kurulu üyesi olarak,
- Geniş bir ailenin bireyi olarak, şöyle bir ortamda buldunuz kendinizi:
• Ailenizin tüm yetişkinleri toplanmışlar ve birkaç konu tartışıyorlar.
- Arkadaşlarınızla bir yerde oturmuş, önemli bir olayı görüşüyorsunuz,
- Kahvehanede, arkadaşlarınızla, komşularınızla bir masa etrafında, her telden çalıyorsunuz, medya haberlerini, çevrenizde olup biteni “rastgele” gündeme getiriyorsunuz.
- Bir ortamda, 3-5 arkadaşınızla toplantı halinde, mesleki bir konu görüşüyorsunuz.
- Vakfın, derneğin, şirketin yönetim kurulu üyeleri ile haftalık ya da aylık “değerlendirme” toplantısı yapıyorsunuz.
- Öğretmenler odasında veya öğretmenler toplantısında, ciddi bir olayı görüşmek üzere toplantı halindesiniz.
• Birkaç kişi fikrini söyledi ve sıra size geldi.
- Konuşulan neyse, o konu hakkındaki fikrinizi, görüşünüzü, düşüncenizi belirtmeye çalışırken,
- Doğru veya yanlış, iyi yada kötü, meramınızı, dileğinizi, temenninizi ortaya koymak üzereyken, ağzınızı açar açmaz, sözlerinizin başında; toplantı başkanı veya sohbet ortamının itibarlı kişisi şunlara benzer, veya şunlardan bir-ikisini size söyledi:
- “ Tamam tamam…anlaşıldı…”
- “ Git be kardeşim…saçmalama…”
- “ Oldu mu şimdi…ne alakası var bu dediklerinin konumuzla…”,
- “ Bir şeyden haberin yoksa, bari sus…”,
- “ Kapa çeneni be arkadaşım…”,
- “ Anlaşıldı…yeter…gerisi kalsın…”…
gibisinden geri dönüşler aldığınızda, kendinizi nasıl hissedersiniz…
- Moraliniz, ruh haliniz, dengeniz nasıl olurdu…
• Hala kendinizi:
- Böyle bir aileye “ait” biriymiş gibi hisseder miydiniz…
- Tekrar o toplantılara katılmak ister miydiniz…
- Bir daha, o kişilerle birlikte olmak ister miydiniz…
- Şayet zorunlu olarak katılmak durumunda olursanız, ağzınızı açıp iki kelam etmeyi dener miydiniz…
- Ailenizin, annenizin, babanızın, kardeşlerinizin, dernek yönetim kurulunun, açık açık bir yanlışın içine girdiklerini göeseniz, gıkınız çıkar mıydı…
• Sanırım ki hayır…
• Peki;
- Söz konusu ettiğim o toplantılarda, bu verdiğimiz örneklere benzer geri dönüşümler almadığınızı düşünelim.
- Toplantı başkanının veya sohbetteki “itibarlı” kişinin yada kanaat sahibinin;
- Sizin; o, uçuk fikirlerinizi, yersiz-zamansız düşüncelerinizi, alakası olmayan konuşmanızı, sözünüzü kesmeden, gözlerinizin içine bakarak dinlediğini var sayalım.
• Siz, sözünüzü tamamladıktan sonra başkanın veya o kişinin size cevabi seslenişinin şöyle gerçekleştiğini düşünelim:
- “ Evet…tabii…kardeşimiz, arkadaşımız, büyük bir medeni cesaret göstermek suretiyle, fikrini beyan etti…
- Ancak, söyledikleri için sanırım, bütçemiz uygun değil…
- Belki ileride fikirlerini değerlendiririz, bu konuda kendisine tekrar söz hakkı verebiliriz…”… demiş olsaydı,
- Siz konuşurken, kimse bıyık altından gülmeseydi,
- Oradakilerden hiç birisi size alaylı alaylı bakmasaydı; acaba, sizin ruh haliniz nasıl olurdu…
• Büyük bir olasılıkla, oradan moral-motivasyon içinde ayrılırdınız…
- Kendinizi;
- İçinde yaşadığınız ailenizin,
- O ailenin, o grubun “vazgeçilmez” ve “değerli” bir üyesi gibi algılamaya devam ederdiniz…
- Onlara karşı, güçlü bir aidiyet hissi ile beslerdiniz…
• Empati şu:
- O toplantının; bir aile toplantısı olduğunu düşünün.
- Toplantıya katılanların da; annenizin, babanızın, ablanızın, ağabeylerinizin, kardeşlerinizin olduğunu farzedin.
- Öte yandan; ilgili toplantın, gerçekten bir dernek, vakıf, şirket…toplantısı da olabilir.
- Toplantıda; mantıksız fikirleri, yersiz-yurtsuz düşünceleri, bazen de saçmalamaları olan kişinin de; 3-5 veya 8-10 yaşlarındaki oğlunuz, kızınız olduğunu varsayın.
• Her iki örnekte maruz kaldığınız hitap tarzının hangisini, kendi çocuklarınıza uygularsınız…