İnsanlar hayatları boyunca belirli yaşam deneyimlerinden geçerler. Bazı deneyimler, kişilerin fiziksel, duygusal, davranışsal bütünlüğüne tehdit oluşturan, baş edilmesi zor ve normal yaşam şartlarını güçleştiren yaşantılardır. Bu yaşam deneyimlerine travma adı verilir. Travmalar kişisel olarak ya da toplumsal olarak yaşanabildiği gibi bir defaya mahsus ya da süreğen de olabilir. Fakat sonuç olarak travmalar insanların duygu ve düşünceleri üzerinde iz bırakan, etki eden yaşam olaylarıdır.
Çok üzücü bir olaydan kurtulduğumuzda, hafızamızın derinliklerine gönderdiğimiz travmatik anılarımızı tekrar ziyaret etmek acı vericidir. Bu yüzden sıklıkla bu anılardan kaçabildiğimiz kadar çok uzağa kaçmak, zihnimizin en derinlerine gömmek isteriz.
Fakat derinlere gömdüğümüzü düşündüğümüz anılarımız bir anda canlanabilir, gündelik yaşamımızı etkileyebilir. Travmatik bir olay yaşadığımız zaman bu olay, duygu ve inanç dünyamızı derinden etkiler. Davranışlarımızı, ilişkilerimizi, işimizi kısacası tüm hayatımız üzerinde beklenmedik etkileri olabilir.
TRAVMATİK ANINIZI BİRİYLE PAYLAŞMAK
Travmatik yaşantının açtığı yaraların iyileşmesi zaman alır. Bu zaman içinde, kendinizi travmatik anın içine kısılmış hissedebilir, yas tutabilir ya da kendimizce travmayla baş etmeye çalışabiliriz. Travmayla baş etme sürecine yardımı dokunacak davranışlardan birisi de travmatik anıyı paylaşmaktır. Suçluluk, utanç, öfke vb. duygular travmatik olayın paylaşılmasını çoğu zaman engeller.
Fakat sanılanın aksine travmatik anıları paylaşmak onları büyütmek yerine, zihnimizde ve bedenimizdeki etkilerini azaltabilir.
Fakat unutmayın! Travmatik anılarınızı kime nasıl anlattığınız, anlatmanız kadar önemlidir. Muhtemelen travmayı paylaşmak için herkesin ideal bir insan olmadığını söylemeye gerek yoktur. Bazı insanlar kendi travma geçmişlerine dayanarak bunu duymakta zorlanabilirler. Diğerleri ise suçlama, eleştiri ya da geçerliliği olmayan diğer cevaplarla cevap verebilir. Kişinin hikayenizi anlayış ve şefkatle karşılaması için seçimi dikkatlice yapmak önemli bir husustur.
Zamanlama da önemlidir. Travmayı kelimelere dökebileceğiniz bir noktada bulunmanız zaman alabilir. Sabırlı olun, "şimdi değil" demek "asla" demek değildir. Yine, hayatınızın olaylarına sahip olmanın çok önemli bir parçası olan hikayenizi ne zaman, nerede ve nasıl anlatacağınıza karar verebilirsiniz.
“En iyi Çıkış Yolu Olayın İçinden Geçendir” Robert Frost
1. UTANÇ DUYGUSUNU AZALTIR
Travmatik olaylardan sonra sıklıkla gelişen duygulardan birisi utançtır. Başımıza gelenlerle ilgili suçluluk duyabilir ve bunun sonucunda utanç hissedebiliriz. Travmayı sır olarak saklamak ise, olanlarla ilgili utanç verici bir şey olduğu fikrini daha da güçlendirebilir.
Hikayemizi anlattığımızda, utanç veya eleştiri yerine destek bulduğumuzda, saklayacak bir şeyimiz olmadığını keşfederiz.
2. KENDİMİZİ VE OLAYLA İLGİLİ DÜŞÜNCELERİMİZİ DAHA GERÇEKÇİ DEĞERLENDİRMEMİZİ SAĞLAR
Birçok insan travmatik bir olayın ardından kendileri, diğer insanlar ve dünya hakkındaki inançlarında kaymalar yaşar.
Örneğin, bir kişi olanlardan dolayı zayıf olduğunu düşünebilir veya başkalarını asla güvenilmez bulabilir. Hikayeyi içeride tutarken, en korkutucu veya kendimizi kritik hissettiren bölümlere odaklanma eğilimindeyizdir. Bu durum felaket senaryoları oluşturmamıza, bu senaryolar doğrultusunda davranışlarımızı yönetmemize neden olabilir.
Örneğin, saldırıya uğrayan bir kişi hedef aldıklarına inanabilir, çünkü kolay av gibi görünürler; gerçekte ne olduğunu anlatmakla, kişisel bir şey değil, kendileri için kalıcı olmaktan ziyade durumsal faktörlerden ("yanlış yer, yanlış zaman") kaynaklandığını görmeye başlayabilirler.
Bir başka örnek verecek olursak; saldırıya uğramış bir kişiyi düşünelim. Bu kişi travmatik deneyimin etkisiyle hedef alındığına inanabilir. Kendini güçsüz ve çaresiz hissettiği için kendini kolay av olarak görebilir. Bu yüzden sürekli tehlike altında, tehdit içinde hissedebilir. Travmaları anlatmak kişinin mağduriyetini objektif değerlendirmesine yardımcı olur. Saldırıya uğradığı için seçilmiş kişi ya da zayıf olduğunu düşünmek yerine oradan geçen herhangi birinin başına da böyle bir şey geleceğini ya da başka alternatifleri daha kolay fark edebilir.
Travmatik anıyı bir başkasıyla paylaşmak ise, başka senaryoları keşfetmemizi, olayı farklı açılardan değerlendirmemizi sağlayabilir.
Travmatik anılar daha önce belirttiğimiz gibi düşünce sistemimiz üzerinde etki kurar. İrrasyonel ya da çarpık düşünce diye adlandırdığımız gerçekçi olmayan düşünceler zihnimize üşüşür. Travma öyküsünü destekleyici bir terapiste anlatmak, travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) için en etkili tedavilerden biri olan Bilişsel Davranışçı Terapinin (CBT) ana bileşenlerinden biridir. Bunun yanı sıra son zamanlarda TSSB üzerinde oldukça olumlu etkisi olan EMDR içinde aynı olgudan bahsetmek mümkün.
3. TRAVMATİK ANIYI KONUŞMAK TETİKLENMEYİ AZALTIR
Travma hafızasını tekrar gözden geçirmek çok üzücü olabilir, güçlü duygusal ve fiziksel reaksiyonları tetikleyebilir ve hatta olayın geri tepmesine neden olabilir. İşlenmemiş travma hatıralarımız varsa, özellikle de travma hakkında düşünmekten kaçınmaya çalıştığımızda, bu tepkiler yıllarca devam edebilir.
Olanların hikayesini yeniden anlatmakla, onun hakkındaki sıkıntımızın azaldığını görürüz. Elbette anıyı hatırlamak hiçbir zaman hoş bir hale gelmeyecektir. Fakat bir zamanlar sahip olduğu ham yoğunluğa da sahip olmayacaktır.
4. GÜCÜNÜZÜ FARK ETMENİZİ SAĞLAR
Travmalarımızdan bahsederken, kırılmadığımızı görüyoruz. Aslında, Dr. Powers'ın belirttiği gibi, travmaya verdiğimiz tepkilerin gerçekten anlamlı olduğunu görmeye başlayabiliriz. Travmalardan bahsederken içimizdeki gücü fark edebiliriz. Hikayeni anlatmak cesaret ister. Hikayeyi anlatmak sadece güçlü olduğunuzu değil aynı zamanda bütün olduğunuzu da fark etmenizi sağlar.
5. BELLEĞİN ORGANİZE OLMASINI SAĞLAR
Travma hatıraları, diğer hatıra türleriyle karşılaştırıldığında biraz dağınık olma eğilimindedir. Nötr anılar gibi anı ağına entegre olamazlar. Travmatik anıya ait olan duygu, duyum, düşünce, ses ve imgeler yaşandığı haliyle muhafaza edilebilir. İzole bir halde beyinde takılı kalan travmatik anılar tetikleyen bir durum olduğunda ilk gün ki tepkileri ortaya çıkarabilir.
Mevcut araştırmalar, bu farklılıkların beyinde tespit edilebileceğini, işlenmemiş travma hatıralarının deneyimlerimize bağlam sağlayan hipokampus gibi alanların daha az katılımını gösterdiğini göstermektedir.
Travmayı anlatmak, hafızayı olanlara dair bir hikaye haline getirmeye başlar. Bir başlangıcı, bir ortası ve bir sonu olduğunu, belirli bir yerde ve belirli bir zamanda olduğunu görürüz. Buna neden olan olayları ve o sırada ve sonrasında kendi tepkilerimizi daha iyi anlayabiliriz. Etrafına bir anlatı çerçevesi koyarak anıyı daha az tehdit edici hale getirebiliriz.
Travma hikayelerimizi paylaşmanın en büyük yararı, anlamsız bir olayı anlamaya başlamaktan geçebilir. Travmaları anlamlandırma yolcuğu onu kendi hikayemize dönüştürmekle başlar. Yazarında dediği gibi “En iyi çıkış yolu olayın içinden geçendir”. Bunu birinin desteğiyle yapmak bize daha çok cesaret verir. Biri bize şefkatle yaklaştığında, bizi anladığında, biz de kendi iç dünyamızda bunu başarabiliriz. Böylece duygularımızı daha kolay kabul edebilir ve onları daha kolay yaşayabiliriz.
“Sıkıntıları yaşamak, cila makinasında bir kaya parçası olmaya benzer. Bir yandan şiddetle sallanıp ezilirsiniz ama dışarı hiç olmadığınız kadar parlak ve değerli bir şekilde çıkarsınız.” Elizabeth Kubler Ross Kaynakça; The Healing Power of Telling Your Trauma Story/ psychologytoday
KAYNAK: yasantipsikoloji.com/travma/travmalari-anlatmanin-5-iyilestirici-gucu