Prof. Dr. Necati Cemaloğlu
necaticemaloglu@hotmail.com
Yaratıcı Bireyler Yetiştirmek
13/10/2019 Prof. Dr. Necati CEMALOĞLU 21. yüzyıl değişimin ve dönüşümün yaşanacağı bir yüzyıl olacaktır. Bu yüzyılda yaşanacak rekabetin kazananı; sermaye değil, yaratıcı zekâsını etkili bir biçimde ortaya koyabilen, AR-GE yatırımlarına kaynak ayırabilen bireyleri yetiştiren ülkeler olacaktır. Sermaye bu ürünleri satın almakta fakat bu ürünleri üreten bireyler; beyin göçü ile kendilerini yetiştiren ülkeleri terk etmedikleri sürece, bu beyin gücünden mahrum kalmaktadırlar. 2000’li yıllardan sonra yapılan icatların en önemli özelliği, 1900’lü yıllarda yapılan icatların daha gelişmiş hali olması, özgün olması ve daha bilişim teknolojilerinin baskın olarak kullanılmasıdır. Iphone, Samsung ve HTC gibi akıllı telefonlar, daha önce yapılan dokunmatik telefonlara biçim olarak benzeseler de küçük bilgisayara benzemeleri, onlarca ürünün işlevini bünyesinde barındırma özelliği ile fark yaratmaları ve farklı değer önerisi ile işlevsel özellikler taşımalarıdır. Okul çağından itibaren öğrencileri yaratıcı zekâlarını kullanmaya sevk etmede bazı temel becerilerin kazandırılması gerekir. Bu temel beceriler; okul öncesi dönem, ilköğretim (4+4) ve ortaöğretim (9-12) dönemini kapsar. Üniversite yaratıcı zekânın laboratuvarını, çalışma alanını, atölyesini oluşturur. Okul öncesi dönemde erken çocukluk eğitimi, anaokulu, anasınıfı ilköğretim ve ortaöğretimde üzerinde durulması gereken eğitim konuları şunlardır: Anadil eğitimi Sanat eğitimi Beden eğitimi Fen ve matematik eğitimi Sosyal bilimler ve felsefe eğitimi Değer eğitimi Anadil eğitimi: Çocuklar 0-36 ay arasında yaklaşık 30 milyon kelime ile haşır neşir olacak şekilde sözlü eğitime tabi tutulması gerekir. Bu amaçla kısa öyküler, hikâyeler ve masallar anlatılmalıdır. Çocukların dinleme, izleme, anlama, sözlü ve yazılı ifade etme becerilerinin gelişmesi için alt yapı oluşturulmalıdır. 36 aydan sonra çocuklara okunan kısa hikâyeler anlattırılmalı, drama yoluyla öğrendiklerini canlandırmaları sağlanmalıdır. Anaokulu ve anasınıfı aşamasında dilin somut kavramlarına ek olarak soyut kavramları da verilmeli ve öğretilen bilgiler günlük hayatla ilişkilendirilmelidir. İlkokulda her derste işlenen konuyla ilgili 4, ortaokulda 8 ve ortaöğretimde 12 kavram verilmeli ve dersler bu kavramlar üzerine işlenmeli, ağaç diyagramı, kavram haritaları oluşturulmalıdır. Kuramsal bilgilerle kavramlar arasında ilişki kurulmalı, öğrenilen masalların kahramanları değiştirilmeli, senaryonun yeniden yazılması sağlanmalıdır. Örneğin, karıncaya sorarlar, hayvanları anlatır mısın? Karınca hayvanları ikiye ayırır. 1. Grup: Aslan, kaplan, yılan gibi şefkatli ve iyi huylu olan hayvanlar. 2. Grup: Tavuk, kaz ve ördek gibi yırtıcı ve zalim hayvanlar… Bu şekilde öğrenim gören öğrenciler bir bilgiye saplanıp kalmadan, olaylara farklı açılardan bakabilmeyi, olayları farklı varlıkların gözünden değerlendirip farklı çıkarımlar yapmayı da öğrenirler. Kırmızı Başlıklı Kız hikâyesini bir de kurdun ağzından dinlemek gerekmez mi? Dil gelişimi olmadan yaratıcı zekâyı geliştirmek oldukça zordur. Çünkü bir şeyi öğrenmek için önce anlamak gerekir. Matematik ve fen eğitiminin, sanat ve sosyal bilimler eğitiminin temelinde dil becerilerinin kazanılmış olması yatar. Sanat eğitimi: Sanat ile yaratıcı zekânın gelişmesi arasında pozitif yönlü, anlamlı bir ilişki vardır. Genç zihinler, yaratıcı düşünme yetisini kazanması için sanata ihtiyaç duyar. Çünkü sanat, açıklık özelliğinden dolayı, yeniliğin temel araçlarını öğretmenin en erişilebilir yoludur. Giocometti’nin heykellerinde görülen minyatürleşme tekniği, Edwin Land’in otomobillerin ön cam parlamasını önlemek için bulduğu çözümle aynı stratejiyi izler; Picasso’nun Kübist tablolarında alan sürekliliğinin kırılması, baz istasyonlarında da kendisini gösterir. Frida Kahlo’nun Yaralı Geyik tablosunda izlenen harmanlama tekniği, örümcek-keçilerde de karşımıza çıkar (Eagleman ve Brandt, 2017, ss. 236-237). Sanat soyut düşünme, yönerge takip etme, transfer etme ve özgün eserler ortaya koymada köşe taşı özelliği gösterir. Matematik ile müzik, geometri ile resim ve sanat ile spor arasında ilişki vardır. Sanat eğitimi almayan bir öğrencinin yaratıcı yönünün gelişmesi oldukça zordur. Beden eğitimi: Oyun çocuğun en yaşamsal uğraşısıdır. Bu sebeple oyun oynarken çocuğun hem kasları hem de beyni gelişir. Beden ile beyin arasında güçlü bağ oluşmaya ve güçlenmeye başlar. Futbol oynayan bir çocuk, sahaya arkası dönük halde topa tekme atarken bedensel-kinestetik zekâyı, futbol sahasını düşünerek topa vurma hızını ayarlamasıyla görsel-uzamsal zekâyı ve topu istediği yere düşüremediğinde ise, içe dönük zekâyı işe koşar. Küçük yaşlardan itibaren koşma, top oyunları, denge oyunları, ritme dayalı fiziksel aktiviteler; beyin – beden koordinasyonunu sağlar ve hem bedenin hem de zekânın gelişmesine katkıda bulunur. Bir sanat ya da spor alanında başarıyı sağlayan faktör; her ne kadar fiziksel aktivite olarak görülse de asıl işlev gelişmiş bir beyin fonksiyonudur. Dick Fosbury 1968 Mexico City Olimpiyatlarında dünyada ilk defa sırıkla yüksek atlamada yeni bir atlama stili geliştiren kişidir. Dick Fosbury yüksek atlamada devrimi gerçekleştiren Amerikalı atlettir. Yüksek atlamada çıtaya sırtını vererek birçok sporcuyu ve seyirciyi şaşırtmıştır. Bu teknikle son hakkında başarılı olmuş ve altın madalyayı almaya hak kazanmıştır. Dick Fosbury’nin başarısının altında yaptığı atlama biçimini sorgulaması, yeni bir atlama stili geliştirmek için yaratıcı zekâsını kullanmasıdır. Sağ eli ile saz çalan kişinin, sol eli perdelerde gezer. Sazını Şelpe Tekniği ile çalan sanatçı, farklı bir yaratıcı zekâ örneği sergiler. Bu aşamada beynin her iki lobu da etkileşim halinde çalışır. Sanat ve spor, iç içe geçmiş etkinlikleri bünyesinde barındırır. Fen ve matematik eğitimi: Fen ve matematik okuryazarlığının altında aile eğitimi gelir. Okul öncesi dönemde ailede, matematik okuryazarlığının çocuklara kazandırılmış olması ve çocukların matematiği günlük yaşamla ilişkilendirerek öğrenmesi gerekir. Ekmeğin dörtte birini kesip veren, bardağın üçte biri kadar suyu içen çocuk, kesir karşılıklarını öğrenerek bu işleri yaparsa, kesir kavramını iyi öğrenir. Aynı zamanda bir ekmeği üç kişi paylaştığında ve dört kişi paylaştığında meydana gelen değişimi anlar. Kişi sayısı arttıkça, kişi başına düşen payın azaldığını; bu bilgi ile de “aile planlaması” arasındaki ilişkiyi kurmaya başlar. Bu durum öğrencinin matematiği daha iyi anlamasına ve transfer etmesine neden olur. Matematik ile ilgili terimlerin kullanıldığı bir ailede yetişmiş olmak, çocukların okul yaşantılarında matematiği anlamasına katkı sağlar. İşleme dayalı matematik, matematikte ezberi ortaya çıkarırken, sorunu saptayıp sorunun çözümü için düşünüp bulma ve bu arada teknik öğrenme, matematik öğrenme düzeyini üst düzeye çıkarır. Örneğin, uzunluğu 3 metre genişliği 2 metre olan bir mutfağa, bir kenar uzunluğu 15 cm olan kare şeklindeki fayanstan kaç tane döşenir? Bu problemi çözmek için öğrencinin önce problemi tanımlaması, akabinde de uygun çözüm yöntemini bulup uygulaması gerekir. Bir sorunla karşılaşmak ve sorunu çözmek, öğrenmeyi kalıcı hale getirir. Örnek problemler çözerek matematik okuryazarı bir nesil yetiştirmek oldukça zordur. Örnek problemleri çözerek işlem ezberleyen bir nesil yetişir. Bildiği işlemde sadece sayıların yeri değişmiş, işlemlerin sırası değişmediği için, ezberlediği şekilde problemleri çözer ancak matematik öğrenemez. Aynı şekilde şehirlerde geceleri daha az yıldız görünürken köylerde daha fazla yıldız görülmesinin nedenlerini sorgulamak, şehirlere daha az kar yağarken kırsal kesime daha fazla kar yağmasının nedenlerini de sorgulamak; öğrencilerin iyi bir fen okur-yazarı olarak yetişmelerinde etkili olur. Fen ve matematik eğitimi, fen ve matematik okuryazarlığını da kapsayan çok yönlü bir süreç olarak ele alınması, müfredatın, ders araç-gereçlerinin, kitapların ve diğer dokümanların bu mantıkla hazırlanması gerekir. Sosyal bilimler ve felsefe eğitimi: Sosyal bilimlerde, felsefe eğitimi önemli bir yere sahiptir. Hiç felsefe okumamış bir öğrencinin dünyayı anlama ve algılama biçimi ile felsefe okuyan çocuğun dünyayı ve olayları anlama ve algılama biçimi birbirinden farklıdır. Bilim felsefesi sorgulama, irdeleme becerisini kazandırır ve yaratıcı zekânın gelişmesine katkıda bulunur. Karl Popper’in de ifade ettiği gibi “Din doğrulamaya bilim ise yanlışlamaya çalışır.” Öğrendiği bilgiyi sorgulamayan, eleştirel bir mantıkla yaklaşmayan bireylerin yaratıcı zekâlarını kullanma düzeyleri düşer. Sağ beynin bir işlevi olarak ele alınan sosyal bilimler eğitimi, analitik sınavlarla ölçülmeye başlandığında, sağ beyin işlevleri için tasarlanmış programlar, sol beyne hizmet etmeye başlar. Sosyal beceri, empati, yaratıcı düşünme, sanat, estetik algısı öğrencilerde istendik düzeyde gelişmez. Bu sebeple sosyal bilimler eğitimi, sol beynin öğrenme ürünlerini ölçmek için geliştirilmiş ölçme araçları ile ölçülmeye ve değerlendirilmeye çalışılmamalıdır. Değerler eğitimi: İnsanları diğer canlılardan ayıran en önemli özelliği düşünmesi, problem çözmesi ve insan olma özelliğine göre temel değerleri, etik kuralları içselleştirmiş olması ve bu değerleri yaşamasıdır. İnsanların inanma, değerleri kabul etme, değerlerin başat olduğu sosyal çevrede yaşama gibi istekleri ve beklentileri vardır. Değerlerin kazandırılamadığı toplumlarda kargaşa ve çatışma olur. Toplumun tarihsel süreç içerisinde kazandığı değerleri eğitim yoluyla aktarması, genel kültürü yeni kuşağa öğretmesi ve benimsenmesini sağlamak gibi sorumlulukları vardır. Değerler, etik eğitimden yoksun bir eğitim sistemi; hem düşünülemez hem de toplumlara böyle bir eğitimin faturası çok ağır olur. İnanmak, inancını öğrenmek ve inancına göre yaşamak bir insan hakkıdır. Bu sebeple eğitim sistemleri bu tür beklentileri sunmak zorundadır. Eagleman ve Brandt (2017, ss. 55-95) bükme, parçalama ve harmanlamayı yaratıcı düşünmenin ve yeni icatlar yapmanın süreçleri olarak ele almaktadırlar. Bükme, belirli bir prototipi sürekli olarak yeni yollarla betimleyerek, yeniden tasarlamayı içerir. Fransız ressam Claude Monet, Rouen Katedral’e aynı noktadan bakarak 30 farklı tablo yapmıştır. Aynı ürünü birbirinden farklı tasarlamaktan başka bir şey değildir. Kalp yetmezliği olan hastaların yaşaması için yapay kalp yapılmış fakat istenilen sonuca ulaşılamamıştır. 2004 yılında Billy Cohn ve Bud Frazier isimli doktorlar, kalp neden kan pompalasın? Sürekli bir akış mekanizması yapılsa, kan bir odacıktan geçerken oksijen ile birleşse, organlara giderken oksijeni taşısa nasıl olur? Sorusuna cevap aradılar. 2010 yılında ABD başkan yardımcısı Dick Cheney’ye sürekli akışı olan yapay kalp takıldı. Cheney’in şu anki sorunu sadece atan bir nabzının olmaması. Cohn ve Fraizer doğanın bir yan ürününü almış ve onu bükerek farklı bir tasarımla kalp geliştirmişlerdir. Parçalama, bütün haldeki bir nesne parçalarına ayrılır ve parçalardan yeni bir bütün oluşturulur. Parçalama ile ilgili pek çok örnek vardır. Örneğin, ilk mobil telefonların sistemleri televizyonların kullandıkları yayın sistemine benziyordu. Televizyon vericileri yüksek bir yere inşa edilir ve oradan yayın yapar. Antenler yolu ile yayınlar alınır. İlk mobil telefonlar şehirlerde yaygınlaşmaya başladıklarında bir sorun yoktu. İlerleyen dönemlerde mobil telefon kullanıcıları artmaya ve vericiler de sürekli meşgul uyarısı vermeye başladı. Bu sorunu çözmek için mühendisler yaratıcı düşünmenin parçalama yönüne ağırlık verdiler. Vericileri arı peteği gibi alt hücrelere böldüler. Sorun böylece çözülmüş oldu. Yaratıcı zekânın işe koşulmasında parçalama ve yeni bir model üretme özgün bir yaklaşım olarak kabul edildi. Harmanlama, beyin birbirinden farklı nesneleri yeni biçim ve yapılarda bir araya getirir. Sfensk, Mısırlılar için insan ve hayvanın bir karışımıydı. Kanatları olan at figürleri de, bu tür bir harmanlamaya örnek olarak verilebilir. Örneğin, genetik profesörü Randy Lewis örümcek ipeğinin çelikten daha güçlü olduğunu fark eder. Örümcek ipeğini üretmek çok maliyetli bir iş olduğu için, Lewis örümcek ipeğinin DNA’sını keçinin DNA’sına ekledi. Böylece keçinin sütünden örümcek ipeğinin salgısı üretildi. Daha sonra da keçi sütünden örümcek ipeğini ayrıştırdılar. Sonuç olarak, harmanlama yoluyla yaratıcı zekâ kullanılmış ve birbirinden farklı iki nesneden mükemmel bir ürün elde edilmişti. Aynı şekilde hızlı trenlerin çıkardıkları sesi azaltmak ve sürtünmeyi asgari düzeye indirmek için mühendis Nakatsu, hızlı trenin lokomotifini balıkçıl kuşunun gagasına benzetmişti. Bu bilgiye balıkçıl kuşlarını izlediğini, balıkçıl kuşu suya daldığında, suda herhangi bir dalgalanma yaratmaması üzerine karar verdiğini de belirtmişti. Canlı ve cansız varlıkların harmanlanarak bir sorunun çözümünde kullanılmasını beton üretiminde görmek mümkündür. Beton belirli bir müddet sonra özelliğini yitirip kırılmaya başlar. Kimyacılar bu sorunu çözmek için betona bakteri ve bu bakterinin çok sevdiği gözde besini eklediler. Beton sağlam olduğu sürece bakteriler sabit durdu. Beton çatlamaya başladığında bakteriler etkin hale gelip betonun içerisinde bulunan besini yemeğe başladılar. Bakteriler besini yedikçe çoğalmaya, yayılmaya başladılar ve betonu onaracak olan kalsiti salgıladılar. Böylece beton bakteri ve besin ve salgılanan kalsit sayesinde kendini onarmayı başardı. Bu örnekte de görüldüğü gibi yaratıcı zekâ canlı ve cansızın harmanlanması ile mümkün hale geldi. Okullarda öğrencilerin yaratıcı zekâsını geliştirmek için bükme, parçalama ve harmanlama becerilerini geliştirmek gerekir. Ders programları ve yaratıcı zekâ etkinlikleri; bükme, parçalama ve harmanlama üzerine oluşturulmalıdır. Bireylerin yaratıcı zekâları geliştirilirken dikkat edilmesi gereken en önemli durum, özgürlüktür. Çünkü yaratıcı beyinler özgür ortamlarda gelişir. Özgür düşünceye sahip olmayan bireyler, yaratıcı zekâlarını işe koşup icat yapamaz ve bir problemi çözemezler. Sonuç olarak eğitimin amacı boş beyinleri doldurmak değil, öğrencilerin yaratıcı zekâlarını geliştirebilmek, yeterlik ve yetkinliklerini artırmaktır. Yaratıcı zekânın gelişmesinde bükme, parçalama ve harmanlama önemli bir yaklaşımdır. Yapılan sanat eserlerinin, icatların ve problem çözmenin temelinde bu üç yaklaşım yatmaktadır. Yapılan her öğretmeyi taklit edip tekrar etme yerine farklı ve özgün olanı tasarlama biçimi öğretilmelidir. Ortaokulda resim öğretmenimiz öğretmen masasının üzerine içinde çiçek olan bir vazo koyar biz de o vazoyu ve çiçeği tüm yıl boyu çizerdik. Resim öğretmenimiz vazoyu ve çiçeği farklı farklı çizdirmiş olsaydı öğrencilerin yaratıcı zekâlarını daha çok gelişmesine katkı sağlar mıydı? Tarihi olayları kronolojik sıraya göre öğretmek yerine, tarihi olaylarla ilgili farklı senaryolar yazılsa nasıl olur? Örneğin, 1945 yılında Japonya’nın Hiroşima ve Nagazaki kentlerine atılan atom bombası patlamamış olsaydı, 2. Dünya Savaşı’nın seyri nasıl değişirdi? Harita mühendislerinin arazide çalışırken ihtiyaç duydukları yazıcılar nasıl tasarlanabilir? Bir problemin çözümü için birden çok çözüm yolu bulmalarını istemek ve bu yollardan en uygun olanı seçmek nasıl olur? Çocukların var olanı sürekli sorgulaması ve yeni seçenekler üretmesi için teşvik edilmesi, onların zihinlerinde nasıl bir değişime neden olur? Ödül vermek, yaratıcılığı övmek, öğrencilerin araştırma süreçlerine katılmasını sağlamak, öğrencilerin yaratıcı zekâlarını daha da fazla geliştirecektir. Teknoloji ve tasarım atölyeleri de bu konuda işe koşulabilir. Bilimin, sanatın ve yaratıcı zekânın gelişmesini sağlayacak en önemli faktörlerden birisi yaratıcı zekâsını işe koşan öğretmenlerin yetiştirilmesi, okulların buna göre tasarlanması, müfredatın bu süreçte bütünleştirilmesi ve yaratıcı zekâyı teşvik eden bir habitat yaratılması gerekir. Macar Urban, geliştirdiği topları dökmek için İstanbul’a gelmesi ile günümüzde bulduğu icadı üretmek için Silikon Vadisine giden kişi arasında hiçbir fark yoktur. Uygun habitat yaratılamadığı sürece bilimde, sanatta, sporda ve edebiyatta ilerlemek hayaldir. Yetiştirilen iş gücüne, uygun çalışma ortamı yaratılamadığında, yetiştirilen beyin gücü, beyin göçü ile dış ülkelerdeki daha cazip yaşam alanlarına doğru hareket etmeye başlayacaktır. Kaynakça Cemaloğlu, N. (2018). Eğitimin PIN Kodu. Ankara: Pegem. Cemaloğlu, N. (2019). Yönetimin PIN Kodu. Ankara: Pegem. Eagleman, D. ve Brandt, A. (2017). Yaratıcı tür. (Tozar, Z. A. Çev.). İstanbul: Domingo. |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
EĞİTİM VE YÖNETİMDE İNOVASYON - 11/04/2021 |
Eğitim ve Yönetimde İnovasyon |
ÇOCUKLARLA SORUN ÇÖZME - 14/03/2021 |
ÇOCUKLARLA SORUN ÇÖZME |
ÖRGÜTSEL ÇETELER - 15/02/2021 |
ÖRGÜTSEL ÇETELER |
EĞİTİM VE YÖNETİMDE MİZAH - 05/07/2020 |
Eğitim ve Yönetimde Mizah |
Öğretmen Özerkliği - 24/06/2020 |
Öğretmen Özerkliği |
Öğretmek Bir Sanattır - 14/06/2020 |
Öğretmek Bir Sanattır |
İLETİŞİM KURUNUZ, İLİŞKİ DEĞİL - 07/06/2020 |
İLETİŞİM KURUNUZ, İLİŞKİ DEĞİL |
Türküler ve Yönetim Bilimi - 05/06/2020 |
Türküler ve Yönetim Bilimi |
Türkülerin Dili ve Eğitim - 23/05/2020 |
Türkülerin Dili ve Eğitim |
Devamı |