10/09/2020
21.Yüzyıl’da İktisat Eğitimi Üzerine Bir Değerlendirme
İktisat kelimesi dilimize Arapça’dan geçmiş olup; servet, tasarruf ilmi anlamına gelmektedir. Ekonomi kelimesiyle aynı anlama geliyormuş gibi lanse edilsede aralarında çok mühim farklar bulunmaktadır. İktisat bir idea, bir teoridir. Yunanca’da Ev İdaresi (Oikonomia) anlamına gelen ekonomi kavramı ise teorinin politikaya ve pratiğe geçirilmesidir.
İktisat İlminin kökenleri tarih öncesine kadar uzansada modern bilim olarak; Adam Smith’in 1776 yılında Ulusların Zenginliği (Wealth of Nations) eserini kaleme almasıyla kabul görmüş ve A. Smith’de kurucu kabul edilmiştir.
1929 Büyük Buhranı’na kadar iktisat literatüründe hakim paradigma olan Klasik İktisat çökmüş Keynesyen İktisat hakim görüş olmaya başlamıştır.
Türkiye’de iktisat eğitimi 1936 Yılında İstanbul Üniversitesi’nde verilmeye başlanmıştır. 2. Dünya Savaşı’nın patlak vermesiyle Alman hocaların İktisat Fakültesine gelmesi buna bağlı olarak Alman Tarihçi Ekol’ün yükselişe geçmesi, yetiştirilen kıymetli asistanlar (Gülten Kazgan, Besim Üstünel, Mükerrem Hiç, Nevzat Yalçıntaş ve daha bir çok kıymetli isim) ve ülkede çığır açan kıymetli beyinler (Ömer Lütfi Barkan, Şükrü Baban, Sabri Ülgener ve daha bir çok kıymetli isim) sonucu İ.Ü İktisat Fakültesi Türkiye’de iktisat eğitiminde çok kıymetli rol oynamış olup, yetişen asistanların öğrencileri de Türkiye’nin bir çok yerinde iktisat kürsüleri kurup, iktisat ilmini öğretmiştir.
Ülkemizde hali hazırda Neo Klasik İktisat öğretisi verilmektedir. Özellikle Mikro İktisat derslerinde bu etki daha şiddetli şekilde hissedilmektedir. Makro İktisat alanında ise hakim görüş Keynesyen öğretidir.
Maalesef 21. Yüzyıl’da bilim bu kadar ilerlemişken 50-60 yıl öncesinin ders programına bağlı kalmak, bizlere pek fayda sağlayamamaktadır. Kodlama, İstatistik, Davranışsal İktisat, Nöro İktisat, İklim İktisadı, Yeni İktisat gibi alanlarda öğrencilere ders verilirse; entelektüel sermaye artar, uluslararası yayınlarda artış sağlanır ve gençler iş dünyasında bir adım önde olur.