Murat Tekineş
destek@iyotkokusu.com
İNCE MEMED
19/05/2023 Evet sonunda İnce Memed’i okudum. İyi ki de okudum. Okudum diyorum çünkü bu büyük eserden açıkçası gözüm korkuyordu. Tam dört cilt, yaklaşık iki bin sayfalık bir eser… İyi ki de okudum böylesi devasa büyüklükte bir eseri, halk destanını. Ben destan kelimesinin yanına bir parantez açıp şunu eklemek istiyorum; Bu Ağalara, sahtekar Şeyhlere, Şıhlara, rüşvetçi devlet memurlarına karşı yapılmış apaçık bir manifetodur! Hem de elindeki bir avuç toprağına bin bir zahmetle ektiği ürünün hasatından üçte ikisini ve ne acıdır ki, kışın yarısını aç geçireceğini bile bile mecburiyetten Abdi Agasına veren, adına milletin efendisi denilen bu köylü garibanların, fukaraların, ezilmişlerin, Çeltik salaklarında tepeden tırnağa çamura batmış sıtmalı düşkünlerin ve de Çukurova’nın, Anavarza’nın kavurucu sarı sıcağından, öldürücü sıtmalı sineklerinden, leş kokulu bataklıklarından kaçan, üç beş keçinin koyunun sütüyle, halı dokumacılığı ile, at yetiştiriciliği ile karınlarını anca doyurabilen ve birde üstüne eşkıyayı doyurmak zorunda kalan Yörüklerin, Türkmenlerin adeta ağu saçan ağızlarından verilmiş zehir zemberek bir manifestodur!.. Bu manifesto’yu okuyup anlamamak olsa olsa bir cahilin marifeti olabilirdi. İşte bu yüzden okumamak işlerine geliyor bu Şürekanın, ama diğer yönden de işlerine gelince yani menfaatler çakıştığında ne cehalet kalıyor ortada ne de daniskalı aptallık? Hepsi de okumuş gayet te adam gibi adam, köylüye tepeden bakan hatta içlerinde İstiklal Harbi gazisi bile olan aciz devlet yalakalarından borazanlarından tutunda, gıyabında hakkıyla yönetemediği devletin aslanı kesilen bu tayfa (Kaymakam, Hakim, Müdde-i Umumi yani Savcı, Mal Müdürü, Tapu Müdürü, Molla İmamı ve de kahraman Candarma Kumandanı vb.) böylesi küçülmüş bir hain ordusu devletin sonsuz imkanlarını arkasına aldığında neler yapmaz ki? İşte böyle bir düzenden ne beklenebilirdi ki ya da düzensizlikten mi ? Ağasının attığı dayaktan, eşek yüküyle sopadan bi hal olup, tabanlarının üstüne bile basamayan, genç yaşta dul kalmış Anasıyla bir göz odada , gece gündüz bir tas yağsız tuzsuz tarhana çorbasına talim eden, ellerinde kalmış bir tek cılız öküze yoldaş olup deve dikenleriyle dolu karaçalılığın içindeki tarlalarını kan ter içinde süren ve de çıkardığı ürünün yarısından fazlasını Ağasına vermek zorunda olan, İbrahim’in yetimi; Hürü Ananın deyişiyle şuncacık Memed, na şurasına kadar gelmiş ve gidip köylerinin sahibi, herkesin sahibi Abdi Ağasının iki gözüne kurşunu basıp gebertmiş. O gece sevdiği hatçesini de alarak dağlara çıkan ve nam İnce Memed eşkıya olan işte o cılız sabinin, memedin hikayesidir… Bu esrin yazarı olan Yaşar Kemal; Yazdığı bu destanda, öncelikle çok iyi bildiği coğrafyayı; yani Çukurova’yı öyle bir anlatmış ve betimlemiş ki hakkını vermek lazım. Bence sırf bu eseriyle Nobel’i fazlasıyla hak ediyor… Aynı zamanda Çukurova’yı karış karış toprağıyla, havasıyla, dağ taş çalısıyla, bitkisi çiçeği, hayvanıyla anlattığı gibi insanı, insanının alışkanlıkları huyları, olaylar karşısında aldıkları tavır ve davranışları, ile ne zaman bireysel ne zaman toplu hareket ettiklerine, ne yiyip ne içtiklerine, giyitlerine kadar çok güzel ve detaylı anlatmıştır… Yazar, sonrasında o coğrafyanın birbirine karışmış kültürlerinin, folklorunun nasıl bir arada ahenk içinde yoğrulduğunu, neye küşüm çektiklerinden neye haset ettiklerine, ne zaman sevindiklerinden ne zaman üzüldüklerine hatta neye inanıp neye inanmadıklarına (hangi hurafe, söylence, bidatlara) ayrıca değil İnce Memed onun atının bile saf köylü halk tarafından ermiş mertebesine çıkarılmasından, asılsız halk söylenceleri oluşturulmasına kadar adeta toplu bir biyografilerini yazmış Yaşar Kemal usta… Ayrıca yalaka devlet tayfasınca halkın dini inanç ve duyguları öyle bir rencide edilmiş ki, adam sırf bu yüzden dağa çıkıp eşkıya olsa yeridir. İnce Memed’in, Ferhat hoca gibi inançlı bir adamı yanına alması bile ya da onun İnce Memed’in safında yer alması, olayın ciddiyetini daha iyi kavrattırıyor aslında insana… KİTAPTAN BİR ALINTI: Şakir Bey, bu köylülerin bütün bu davranışlarını, gelip Kaymakamlığı işgal edişlerini, kasabanın alanlarını, çamura bulanarak, sokaklarını, camilerini dolduruşlarını, Ankara’ya tel üstüne tel, fotoğraf üstüne fotoğraf, gazeteye bile haber ulaştırmalarını hep, hep Zeki Nejad vatan haininin iğvasına bağlıyordu. Yoksa bu, bu aslan Türk köylüleri, bu munis, bu eline vurda ekmeğini elinden al, bu ipekten ince de pamuktan yumuşak köylüler hiç ekmek yedikleri sofraya bıçak sokarlar mıydı. Çeltikçiler onlara, az ya da çok para veriyorlardı. Sıtmadan, bundan önce olduğu gibi, bundan sonra da kırılacaklardı. Bu onların kaderiydi. Çocukları da ölecekti. Ve de ölmeliydi. Yoksa o kadar ürer, o kadar ürerlerdi ki, çünkü her köylü kadını en az on iki çocuk doğuruyordu, birkaç yılda bu Türk köylüleri dünyayı alıverirlerdi. Sen seyreyle o zaman dünyada ki gümbürtüyü. Bu munis, bu ermiş, bu suskun köylülerin her birisi bir Atilla olurdu insanlığın başına. Bu alçak, bu köpek, bu vatan haini Öğretmen Zeki Nejad, eşek arılarının deliklerine çöp sokuyor, o yumuşacık, uyuşuk, deliklerinde kaskatı kesilmiş, kanatlarını oynatamayan arılar, kıpkızıl, yalım gibi kesilip dışarı uğruyorlardı. İşte bu derece it gibi de korkuyordu, Şakir Bey hem bu Öğretmen Zeki Nejad’tan hem de yanından hiç ayırmadığı ve gözleri mor bir kurşuna benziyor dediği İnce Memed’ten. Yani taş olsa çatlar misali insanın olduğu her yerde eninde sonunda zulme bir başkaldırma vardı, bundan sonra olacaktır da. Zaten aksi eşyanın tabiatına aykırıdır. Yani Ağalar, Şeyhler ve rüşvetçi Devlet yöneticileri tarafından, hakları olmadığı halde aç gözlülük yaparak gariban halktan cebir kullanarak zorla alınan (çalınanların) tekrar kanla hasat edilerek, aklanıp sahibine geri verilmesinin, ihtiyacı olan halka dağıtılmasının da hikayesidir. Aslında modern bir Robin Hood masalı gibi de okunabilir aynı zamanda… Uzun lafın kısası ta Kozanoğlu, Çakıcı Efe, Çakırcalı Mehmet Efe, Gizik Duran, Gökçen Efe, Demirci Efe, Yörük Ali Efe vb. diğer nam salmış eşkıyalardan beri zulme karşı yapılan ağır bilançolu bir mücadeledir bu aslında ve tüm bunların açık bir manifestosudur! Devletin bazı durumlarda yalakaları, soytarıları ve dahili bedbaht’larınca ne kadar da aciz kalabildiğinin bir hatırlatmasıdır ve gıyabında Çukurova ve Toroslarda, Anavarza’da tüm halklarıyla birlikte yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devletine yakılmış sonu bol kanlı biten bir kara ağıttır … Ama ne acıdır ki, tarih tekerrürden ibarettir. Aradan seksen, doksan yıla yakın uzun ve düşünecek bolca zaman geçmesine rağmen hiçbir şey değişmediği gibi aksine aynı argüman ve figüranlarla daha moderni yazılmaya çalışılıyor; halen İnce Memed’lerini, Kozanoğlu’nu, Köroğlu’nu ve Çakıcı Efe’lerini beklemekte olan bu kansız destanın?.. Ne demiş Atatürk; ‘’Köylü milletin efendisidir!’’ Yaşar Kemal; Umudun ölmesi, insanın ölmesinden daha beterdir. İnsan ölür, ölüm haktır. En kötüsü, beteri, dayanılmazı umudun ölmesidir! Naçizane iyi okumalar dileklerimle… Murat TEKİNEŞ 19/05/2023 |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
ÖĞRETMEK... - 12/05/2024 |
ÖĞRETMEK... |
SEVGİ YAŞAMSALDIR, ÖTELENEMEZ! - 09/01/2024 |
SEVGİ YAŞAMSALDIR, ÖTELENEMEZ! |
SEVGİ VE SAYGI ÜZERİNE DÜŞÜNCELER - 09/12/2023 |
SEVGİ VE SAYGI ÜZERİNE DÜŞÜNCELER |
KİBİR - 17/11/2023 |
KİBİR |
İKRA; OKU! VE GELECEĞİNİ TEFSİR ET! - 01/09/2023 |
İKRA; OKU! VE GELECEĞİNİ TEFSİR ET! |
SON ADA - 13/06/2023 |
SON ADA |
SEVDAYA DAİR… - 30/03/2023 |
SEVDAYA DAİR… |
AHLAKTAN TAHARET - 21/03/2023 |
MANEVİ KİRLİLİKTEN TEMİZLENME VE ARINMA... |
EĞİTİM İHTİYAÇ MI? YOKSA BİR DAYATMA MI? - 08/05/2020 |
EĞİTİM İHTİYAÇ MI? YOKSA BİR DAYATMA MI? |
Devamı |