• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/groups/annebabaokulu
  • https://api.whatsapp.com/send?phone=+905327001004
  • https://www.instagram.com/matematikkafe
TRANSLATE
DESTEK OL
ÜYELİK GİRİŞİ
REKLAM ALANI-1

MATEMATİK DÜNYASI
EĞLENCELİ MATEMATİK
OKUL BAŞARISI
PSİKOLOJİ
SİTE HARİTASI
ZİYARET BİLGİLERİ
Aktif Ziyaretçi4
Bugün Toplam189
Toplam Ziyaret2628707
Murat Tekineş
destek@iyotkokusu.com
KOŞAN EĞİTİMDEN EMEKLEYEN EĞİTİME-4
27/08/2017
matematikkafe.com
 
Köyü canlandırma işi şu yasalarla güvence altına alınmış:
3238 sayılı eğitmen kursları yasası, 3803 sayılı Köy Enstitüleri yasası ve en son 4274 sayılı Köy Okulları ve Enstitüleri Teşkilat Yasası. Bütün bu yasalar ilköğretimin çözümü için büyük yasal dayanaklardı ve böylelikle cahillik denilen eğitimsizlik canavarının eli kolu iyice bağlanmıştı. TBMM aslında bu yasa ile sadece hükümetin değil bir ulusal eğitim politikasını da onaylamış oldu. Yani bugün uçakla helikopterle gidilmeyen köylere o günlerde (1940-45 yılları ?) Enstitü müdürleri, Valiler, milli eğitim müdürleri ve müfettişler atlarla ve eski ciplerle zar zor da olsa köylere gidip geliyorlardı. Emanete gözleri gibi sahip çıkıyorlardı…
 
Tüm bu imece çılgınlığına bizzat Genel müdür, yani Tonguç refakat ediyordu o zamanlarda ama bazen işler rast gitmiyordu. Bazı köylerde hala eski kafalılar ve cahillik heveslileri vardı. Bunlar ne Tonguç’u ne de beraber çalıştığı ustaları, müfettişleri, kaymakamları yıldırıyordu. Çünkü ellerinde bu cahiller gibi silah değil kapı gibi yasa vardı. Hem de onların seçtiği 316 vekilin onayı ile çıkmış yasalar vardı. Tabii bir de mangal gibi yürekleri. Azimle her zorluğun üstesinden geliyorlardı birlikte, çoğu kaymakam köylere bizzat giderek imece ile yapılan okul inşaatlarını denetliyor ve Ankara’ya Tonguç’a rapor ediyordu…
 
Köylerin geleneksel iş yapma alışkanlığı olan imece yöntemi, öğrenciler marifeti ile enstitülere girip orada gelişip sonra yine örgütlü bir şekilde öğretmen ve teknik elemanlarla tekrar köylere dönüyordu. Enstitüler, köylere gidecek öğretmenlere devlet kesesinden değil kendi döner sermayesinden birer çıkın hazırlıyordu. Ne varmış bu çıkınlarda bir bakalım mı? Mesela; Öncelikle öğretmenlerin hepsine birer mandolin veriliyor. 150’ şer kitap ve kitaplık veriliyor. Öğretmenin ekip biçeceği toprak için araç gereçler. At, araba, inek vb. vb. vb… Hatta bazı enstitüler okulun, öğretmen evinin perdelerini divan örtülerini, evlenecek olanlar varsa onların gelinliklerini bile dikiş işliklerinde hazırlayıp veriyorlardı? Bunları biliyor musunuz? Ne kadar muhteşem bir imece ve yardımlaşma örneği değil mi?  Evet dediğinizi duyar gibiyim. Ben kendi adıma söylüyorum, bu Köy Enstitüleri bugün olsa ya da tekrar açılsalar (?) gönüllü olarak tuvaletlerini temizlemeyi kabul ederim! Gerçekten bütün samimiyetimle söylüyorum bu sözleri. Çünkü orada okuyacak olanlar benim ve de en önemlisi ülkemin çocuklarıdır…
 
Sadece eğitmenlerle bile gidilseymiş köyler bugünün çok ötesinde olurmuş. Çünkü 1936 yılında açılan eğitmen kurslarından 1946-47 öğretim yılına kadar tam 8.675 eğitmen yetişmiş, küçük köylerde ise 7.090 eğitmenli okul açılmış ve bu okullardan 211.512 öğrenci yetiştirmişler. Oysa 1933-34 yıllarında tüm köy okullarının öğrenci sayısı 313.169’du. Bu kurslar sonradan da köy enstitülerine bağlı olarak varlıklarını sürdürmüşler. Yani eğitmenlerin bu niceliksel başarısı, ilköğretim davasına büyük katkı sağlamıştı. Bu başarı enstitü sisteminin köylerdeki ilk ışıkları oldu. Yalnız çocuklara değil yetişkinlere de okuma yazma öğrettiler. Bu üç sınıflı eğitmenli okulları bitirenlerden yetenekli olanlar Enstitü uygulama okuluna alınarak öğretmen oldular. Eğitmenlerin en büyük avantajı kendi yörelerine gidip faydalı olmalarıydı. Zaten Tonguç’un eğitmenler hakkında yaptırdığı ankette bu görüşü destekliyordu. 
 
Fırsat eşitliğinde santral görevi de gören başka bir sistem, yatılı/yatısız Köy Bölge okulları tasarısıydı. Bu ikili (Tonguç ve Yücel) bunu da başardılar. Bir yandan köy okullarını açarken diğer yandan da Köy Bölge okullarının yapımına hız verdiler. Üç sınıflı eğitmenli köy okulunu bitiren çocukların bu okullara gelip 4.ve5. sınıfları burada bitirme olanağı buluyorlar 5 sınıflı köy okulunu bitirenlerle birlikte (ortaokul derecesinde) tarımsal ve teknik ağırlıklı usta öğrenim görebiliyorlardı. Tonguç, bu bölge okullarının köyler arasında bir kültür merkezi olacağını ve köyde eğitimi ve kalkınmayı başka bir boyutta etkileyeceğini düşünmüştü hep ve bakana da kabul ettirdi bunu sonunda.
 
Bu köy bölge okullarının kuruluş gayelerinden en önde geleni şuydu; Kentle köy arasındaki uçurumun ortadan kalkması ve halkın bilinçlenmesi bu okullara bağlıydı; Çünkü başka hiçbir güç onları softaların, gericiliğin, politikacıların sömürüsü ve pençesinden kurtaramazdı… Tonguç ve Yücel bunu da alnının akıyla başardılar. Tabi İnönü’nün de desteği ile yaptılar bunu ve de halkın eğitilme istenci…
 
Cumhurbaşkanı İnönü’nün de Atatürk’ten sonra eğitim atılımının sürmesindeki katkıları yadsınamaz. Hatta Demokrat Partinin kurulması sırasında Celal Bayar’a, sadece Köy Enstitülerinin tartışma konusu edilmemesini şart koşmuştu. Çünkü kuruluşundan başlayarak bir tarihe kadar Enstitüleri var gücüyle desteklemiş ve adım adım izlemiştir. Bu konuda Yücel ve Tonguç’la üçlü oluşturmuşlar ve onları sık sık köşke çağırıp bilgi alırmış. Hatta yurt içi gezilerinde gittiği yerlerde mutlaka Enstitüye uğrar, inşaat ve eğitim işlerini inceleyip sorular da sorarmış. Yani gittiği yerlerde sadece muhtara ve mutasarrıfa uğrayıp bilgi almazmış? 
 
Ama İnönü çok partili sisteme geçildikten sonra Demokrat Partinin hırçın çıkışlarıyla karşılaştı. Belki de erkendi bu rejim geçişi? Zaten CHP’li bakanların, milletvekillerinin ve bürokratların arasında bile, devrimlerden rahatsız olanlar hatta bu Köy Enstitü sisteminden de caymaya meyilli olanlar vardı. Eski General Kazım Karabekir bile Köy Enstitüleri fikrine, çabalarına katılmıyor karşı çıkıyordu. O yıllarda yüksek okullarda zaten ırkçı ve solcu çatışmaları had safhalara çıkmıştı. Bu da eğitim cellâtlarının istediği bir şeydi zaten, ırkçılar ve milliyetçiler ülke yararına yapılan en faydalı işleri yapanları ve verimli kurumları ‘’ komünistlikle’’ suçluyorlardı?
 
Yücelin başardığı tüm işler hatta dünya klasiklerinden yapılan çeviri ve yayın kampanyaları bile hep karalanıyordu? Ama bir de bunun üzerine 2. Dünya savaşının eşiğinde olunması, halkın kıtlıkla karşı karşıya kalması, stokçu ve karaborsacıların da ekmeğine yağ sürüyordu? Yani savaşa girilmemiş olması ve Köy Enstitüleri başarısı bir kesimin hiç mi hiç umurunda değildi. Dünya kapımızı çalmış ve bize hangi taraftasın, eğitim mi, açlık mı diye soruyordu?
 
Acımasız davranılan bir eleştiri konusu da karma eğitimdi. Neymiş kız-erkek birlikte hem ders hem iş yapıyormuş? Aynı çatı altında kalıyorlarmış? Yok efendim, kız öğrenciler pantolon-ceket giyiyorlar. İşte bunlar komünist modasıdır diyerek vurdular belden aşağıya? Aslında köy kızları elden gidiyor diye kıyameti koparanlar; zenginler, ağalar, hacılar, hocalar ve kimi çıkarcı bürokratlardı. Çünkü onlar köy kızlarını sadece kendileri için hizmetçi, besleme, odalık olarak görüyorlar ve onlar okurlarsa, elden ele devredecekleri, iğfal edecekleri, gönül eğlendirecekleri kızları bulamayacaklardı? Kızların, kadınların bisiklete binmesi bile bu acımasız suçlamaların malzemesi olmuştu?
 
Hatta şu bile söylendi bu eğitim cellâtlarınca; Alman faşizmi gibi partiye militan yetiştirmek için açıyorlar bu Enstitüleri, teknik eğitim dedikleri ise faşist motorize güçler yetiştirmek için veriliyor? Sanayileşme başlamadan, fabrikalar kurulmadan insan gücü yetiştirdiler diyenler de oldu? Mecliste kadını ve erkeği ile köylünün okuması, şiirler yazması onların bir köylü egemenliği kurabilecekleri üzerine korku senaryoları bile üretiliyordu bazı bağnaz milletvekilleri tarafından? Daha toprak reformu yapılmadan Enstitülü öğretmenler köylüye toprak reformunu anlatıyordu? Onlara göre tüm bunlar olmamalıydı? İranlı Yazar Sadık Hidayet’in ‘’HACI AGA’’ isimli kitabından konuyla ilgili olduğunu düşündüğüm bir pasajı nakletmek istedim size;
 
‘’Oğlu keyümers'e öğüt veriyordu Hacı Aga. Dünyada iki türlü insan vardır, çarpan ve çarpılan, eğer çarpılanlardan olmak istemiyorsan başkalarını çarpmaya bak. Fazla okumak lazım değil, insanı delirtir ve hayatın gerisinde bırakır ama matematik dersinde dikkatli ol dört işlemi bilmen yeter! Günün adamı olmak lazım. İtikat, din, ahlak bunların hepsi laf salatası. Ama takiye yapmak gerek, çünkü halk için gereklidir. İnsanlar itaatkâr, kaza ve kadere itikatlı olmalı ki; sırtlarında güven içinde iş yapmak mümkün olsun. Yani sırtlarından kadercilik sopasını eksik etmemelisin diyor Hacı Aga.’’
Her şeyin aslı paradır. Dünyada paran varsa onurun, itibarın, namusun her şeyin var demektir.(50-51 sayfalar) HACI AGA – Sadık HİDAYET
 


2169 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

ÖĞRETMEK... - 12/05/2024
ÖĞRETMEK...
SEVGİ YAŞAMSALDIR, ÖTELENEMEZ! - 09/01/2024
SEVGİ YAŞAMSALDIR, ÖTELENEMEZ!
SEVGİ VE SAYGI ÜZERİNE DÜŞÜNCELER - 09/12/2023
SEVGİ VE SAYGI ÜZERİNE DÜŞÜNCELER
KİBİR - 17/11/2023
KİBİR
İKRA; OKU! VE GELECEĞİNİ TEFSİR ET! - 01/09/2023
İKRA; OKU! VE GELECEĞİNİ TEFSİR ET!
SON ADA - 13/06/2023
SON ADA
İNCE MEMED - 19/05/2023
İNCE MEMED
SEVDAYA DAİR… - 30/03/2023
SEVDAYA DAİR…
AHLAKTAN TAHARET - 21/03/2023
MANEVİ KİRLİLİKTEN TEMİZLENME VE ARINMA...
 Devamı